featured

ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK!

Ne kadar güzel bir deyiştir, bu sözcük! 
Her zaman beni etkilemiştir. Israrcılığın, hedefe gidişin, galibiyete endekslenmenin, kendini motive etmenin bundan daha güzel bir anlatımı olabililir mi?
Bu güzel ve anlamlı sözcüğü; Hava-İş sendikası başkanının, Teknik A.Ş’de grev kararı panoya asılırken, elindeki megafonla bağırırken de duydum.
Evet, değerli THY çalışanları, önceden de tahmin ettiğimiz gibi, Grev Kararı asıldı. Hava-İş Sendikası, bu kararı asmak zorundaydı, Çünkü; grev kararı asılmazsa, sözleşme koşulları kabul etmiş sayılacaktı. Doğrusu buydu yapıldı. Yasalar; bizim çalışma ve gündelik yaşantımızın olmazsa olmazlarıdır. Toplumsal yaşamımızın düzenleyicisi, herkesi bağlayıcı kurallarıdır. Yasaların; işimize gelenini sevip uygulayıp, sevmediğimizi uygulamama şansımız olamaz.
Yasaların beğenmediğimiz birçok maddesini, zaman içinde değiştirmek tabii ki mümkün. Ama, o yasalar geçerli iken; “bu yasalarla olmuyor” deme şansımız yok. Bu yasaların birçok yönünü beğenmeyebiliriz, günümüze uygun bulmayabiliriz. Bana kalırsa, toplumsal yaşamımızın birçok alanında birçok yasa, çağdışı ve hatta anti demokratik kalmaktadır. Özellikle çalışma yaşamımızı düzenleyen yaşamsal “İş Yasamız”, çok ivedi olarak geniş çalışanlar kitlesinin sorunlarını çözecek bir demokratik yapıya kavuşturulmalıdır.
Yasalarımız, değişinceye kadar geçerlidir. Unutmayalım ki, o yasalar sayesinde binlerce arkadaşımız MALİYEYE KARŞIN BÜYÜK BİR BAŞARI ELDE ETMİŞLERDİ.
THY çalışanlarının grev kararını sendikanın asmasından sonra; yine yasal süre gereği, oylama yapılmasını üye isteyebiliyor. Üyelerin, grev oylamasına katılıp, grevi isteyip istememe hakkı da yasal olarak var. Tabii ki; işverenin ve sendikanın bu aşamada baskı yapmaması, kararı çalışanların kendi özgür iradelerine bırakması gerekiyor.
Biraz önce, üye değil, çalışan dediğimde; yasanın, sendika üyesi olsun olmasın her THY çalışanına bu hakkı verdiğini söylemiştim.
Üye kendi özgür iradesi içerisinde, imza atar veya atmaz, bu tabii ki onun bileceği bir iştir. Kapsam içi veya kapsam dışı fark etmeksizin, tüm çalışanlara uygulanan bu hakkı, imza atıp da sonra sandıkta ters bir kararla vazgeçmekte mümkün.
Her zaman dediğim gibi; THY veya sendika yönetiminden yana olmayıp, sadece çalışandan yana olmam nedeniyle; çalışanların haklarını korumak adına gerçekleri belirtmem, benim insanlık görevim.Bu kötü film, bir zamanlar THY’de yine oynanmıştı. THY’nin o zamanki genel müdürü Tezcan Yaramancı ve Hava-İş Sendikasının devamlı ve eskimeyen başkanı (!)Atilay Ayçin arasındaki restleşme, bugünkü Karlıtekin-Ayçin dalaşması gibiydi.
Sonuçta; ortaya sandık kondu ve greve hayır kararı çıktı. Sendika yönetimi bu kararı; sanki bu karar çalışanların suçuymuş gibi, YÜKSEK HAKEM KURULU’nun önüne attı. Çalışanı YHK’nin önüne atmak demek, maaşlar dışında alınan 4 ikramiye, senelik izinlerin fiks leşmiş hali gibi THY’ye özel hakların elden gidebilme olasılığı demekti.
YHK’nun bu hakkı varken, THY İşvereninin verdiği rakamları kabul etti ve kazanılmış eski haklarımıza dokunmadı(!).
Çalışana kızan sayın başkan; örgütlenme, eğitim, güven kriterlerinin önemli olduğu sendikal birlikte, bunların eksikliğinden kaynaklanan oylamayı kaybetmenin sonucunda istifa edeceğine, toplumu YHK’nin önüne atmayı ve “ne haliniz varsa görün!” demeyi uygun görmüştü. Sonuçta, TASSAyönetimin tümü, TALPA’nın başkanı ve birkaç pilot ve birçok çalışan, grev oylamasındaki tutumlarından dolayı atıldılar ve kesinlikle sahip çıkılmadı. Evet, o zaman da; “ölmek var, dönmek yok!” deyişiyle başlayan bu dalaşma; birçok arkadaşımızın kurban olmasına neden oldu. Bu sloganı atarak toplumu ateşleyen kişilere hiçbir şey olmadığı gibi hala o sloganları atmaya devam ediyorlar. Evet, Sözleşme sürecini bir işçi-işveren savaşı olarak görmek mümkün ama kaybedildiğinde her nedense komutana ve yancılarına bir şey olmuyor.
Değerli THY çalışanları;
Grev oylaması, bir toplumun altına dinamit koyulması kadar tehlikelidir
. Bu yapısıyla, son derece yanlış, son derece çirkin bir uygulamadır. Oylamanın şöyle veya böyle biteceği ve tekrar işyerlerinde insanların çalışacağı düşünüldüğünde; çalışanların EVET’çi veya Hayır’cı, gibi ikiye ayrıldığını gözlemlersiniz. İş barışını bundan daha çok bozan başka bir uygulamayı bulabilmek olanaklı değil.
Grev oylaması, THY ile Hava-İş’in final maçıdır. Kaybeden derhal istifa etmelidir. Hele, hele; oylamayı kaybedip harakiri yapacağına, toplumu YHK’nin önüne koymak, ihanetlerin en büyüğüdür ve bu sefer kesinlikle affedilemez. Ve Grev kararını asarak grev oylaması riskine giren ve başarısız olursa bu seferMUTLAKA İSTİFA etmesi gerektiğini bilen Sendika Yönetiminin cesaretini takdir etmemek mümkün değil tabiki.
THY Yöneticisi Sayın Bilal Ekşi nin bir konuşmasında “Aslında biz sendika ile anlaşacaktık ama basın ve sendika muhalefeti, rahat bırakmıyor, onun için imzalamıyorlar” lafına hiç anlam veremedim. Basın dediği, eğer bizlersek, bizlerin serzenişi, senelerdir mücadele etmeden sözleşme imzalayan sendikanın mücadele gücünü artırarak, korkularını yenmeye çalışmaktan ibarettir. “ Grev kaçınılmazsa, mutlaka yapılmalıdır” derim ve diyeceğim.
Grev oylaması için işverenmiş, kapsam dışıymış, kim imza toplarsa toplasın; önemli değildir. Önemli olan, sandıktan çıkan oylardır. Kimse maç başlamadan kıvırmasın, lütfen. Çalışanı koruyamayacaksak, lütfen işverenin önüne imzaladı, imzalamadı şeklinde baskı altına tutmayın, atmayın. Bırakın özgür iradesini sandıkta kullansın. Her zaman dediğim sendikal birlik adına ne verdiysen onu alacaksın.

THY İşvereni ve Hava_İş yönetiminin maçı kazanma adına değişik metotlara başvurması, Tezcan Yaramancı zamanında da yapılmıştı. Yalnız dikkat edilmesi gereken husus; kapsam içi sendika üyesi şef, başteknisyen veya benzeri alt düzey yöneticilerin personele baskı uygulamaları çok yanlıştır veaffedilemez.
Bir lafım da Sayın Candan Karlıtekin’e olacak; TV’deki konuşmasında sendikanın geçen toplu iş sözleşmesinde grev kararı asacağım deyip te asamamasının şimdiki davranışına sebep olduğunu söyledi. Evet, doğrudur geçen toplu iş sözleşmesi, kapalı kapılar ardında bitmiştir ve THY çalışanı bunu bilmektedir. Her ne kadar o ucuza giden sözleşmede sendika grev yapmamakta, mücadele edememekte, şeffaf olamamakta hatalıysa da, sizlerde bu işi ucuza bağladığınız ve bu günlere sarkan sorunlara sebep olduğunuz için suçlusunuz.
“Grevlerden, sendikalar ve işveren vekilleri zarar görmez. “Filler tepişir, çimenler ezilir.” Çalışanın burada düşüneceği, grev süresince neler kaybedeceği ve grev bittiğinde kazanacağı hakların o kaybettiklerine karşı avantajlı olup olmayacağının hesabıdır. Teknik. AŞ’deki sözleşme, grev sonunda verilen zam dışında %5-10’luk bir artışla bitecek, C/S tazminatları, risk primi, vardiya düzeni hallolmayacaksa ortalama 100YTL’lik bir fark için greve gitmek pek akılıca sayılmaz.
THY’deki Toplu İş Sözleşmesinde de, yukarda saydığım şartlar geçerlidir. Her çalışan oylama konumunda; ne işvereni, ne de sendikayı dinlemek zorunda değildir. Onlar, bu işte vekil, sizlerse asılsınız. Bu grev sonunda oluşacak zararları veya karları matematikte 4 işlemi yapabilen herkes hesaplayabilir. Riskler tabii ki vardır. Ama, bu risklere karşı kazanacağınız haklar, kaybedebileceklerinize karşı daha iyiyse, hiç durmayın, grev yapın derim.
Ölmek var dönmek yok! Deyişinin, yeni versiyonu; “ölmeden dönmemektir”. Sen öldükten sonra, bu sözleşme sonunda neler kazanıldığı seni fazla bağlamaz. Bir tek çalışanın bile zarar görmesi ve işinden olması bu sözleşmedeki başarıya gölge düşürecektir.
27 Temmuz 2007 tarihindeki olabilecek İşveren-Sendika görüşmesindeki gelişmelere son derece dikkatli olmanızı dilerim.
İyi haftalar

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir