Değerli Okurlar,
Bayramlar küslüklerin, kırgınlıkların ve dargınlıkların sona erdiği, paylaşmanın ve kaynaşmanın huzura ve sevince dönüştüğü zamanlardır. Lakin artan hayat pahalılığı, yükselen enflasyon ve insanların gittikçe zayıflayan alım gücü bayram sevincini de gölgeledi. İnsanların seyahat ve tatil planları hatta aile ziyaretleri bile ertelendi. Çalışan kesimin gerçekten çok derin bir geçim sıkıntısı içinde olduğu bu dönemde, özellikle büyükşehirlerdeki insanlar deyim yerindeyse yerinden kıpırdayamadılar.
Bayram tatilinin hafta sonuna denk gelmesi ve salı günü mesaisi başlayanların zaten çok da plan yapacak şansı yoktu. Çoğu çalışanlar bayramda mesaiye kalarak hanesine katkı sunmaya çalıştı. Onlara gerçekten derin bir saygı ve önem gösterilmesi gerekirken gelin görün ki sektörümüzün amiral gemisi şirketler bile bayram mesailerinin hesaplamalarında yine film fırıldaklıklar peşindelerdi. Hesaplamalardaki tutarsız ve haksız yöntemler, türlü türlü gerekçelerle neredeyse normal fazla mesai saatlerinin altında bir paraya çalıştırıldılar.
Ne toplu sözleşme tanıyorlar ne de kanun nizam. İşlerine geldiği yerden bakıp istedikleri gibi hesaplıyorlar. Sıkışırlarsa iş kanunu, işlerine gelirse toplu sözleşme giriyor devreye. Açık açık sözleşmelerde yazıldığı halde; bayramda 3 katı ödenmesi gereken bayram ve resmî tatillerdeki fazla mesaileri, işgüzar kalemler yüzünden her dönem tırpanlanarak ödeniyor. Haliyle kimsede zorunlu olmadıkça bayramda çalışmak istemiyor. Hem ailesinden ve dinlenme zamanından ödün verip hem de haksızlığa uğramışlık duygusuna maruz kalmak istemiyorlar. Maalesef bunu hangarlardaki emekçide, havadaki uçucu personelde dibine kadar yaşıyor.
Gelir vergisi maaşın yarısına çöker, işgüzar kalemler fazla mesaiye çöker, vicdansız ara kademelerdeki çavuşların egosu dinmez, ne olacak bu halimiz açıkçası çok merak ediyorum. Her gün kolaylaştıran değil zorlaştıran, ödüllendiren değil cezalandıran bu sistem bir gün elinizde patlamaz mı? Elindeki gücü ve yetkiyi adaleti ve huzuru tesis ederek çalışanın motivasyonunu ve verimini arttırmak yerine, sürekli baltalayarak, baskılayarak kullanan anlayışlardan ne beklenir ki?
Bir çalışan son çeyrek asırda dönüp geriye baktığında çalışma yaşamında çok büyük kayıplara ve haksızlıklara uğradığını düşünüyorsa bunun müsebbibi kimdir? Her gelen gideni aratır olmuşsa, her dönem değişim ve dönüşümün faturasını çalışanlar hak kaybıyla ödüyorsa size nasıl güvenebilirler ki? Yeni ücret skalalarınız, yeni performans sisteminiz ve yeni terfi düzeninizden hangi biri memnuniyet yarattı? Askere giden adamın iş grubunu değiştirip, geçmiş kıdemini sıfırlayıp, akranlarından 10 binlerce lira geride maaşlara maruz bıraktınız. Bana gelen şikâyet ve mağdurların maillerini ve mesajlarını okuyun da bir de oradan bakın payınıza düşenlere.
Velhasıl memnuniyetsizliğin dibine vurulan bir bayramı daha geride bırakıyoruz. Ne emeğe ne çalışana değer verilemeyen, uğradığı haksızlıklardan ve adaletsizliklerden dolayı sizden yaka silkinen koca bir güruh yarattınız. Size korku ve kaygıdan gelmeyenler bize en perdesiz halde ulaşıyor. Hepsi de zehir gibi maşallah attığınız her adımdan yaptığınız her bir hatadan fazlasıyla haberdarlar. “Bizim derdimiz yalnızca para pul veya ücret değil, milli bir bayrak taşıyıcısı şirkette çalışmanın onurunu ve değerini hissedemediğimiz için kaçıyoruz. Ülkemize ve sektörümüze hizmet aşkımızı bu anlayışlarla yönetilmek zedeliyor’’ diyorlar.
Özetle gençlere dayattığınız bu düzenle onların ruh halini bozarak işine, yaşamına öfke ve nefret yüklüyorsunuz. Mesele sadece bayram mesaisi veya banka promosyonu falan filan da değil, mesele onlara kendilerini çok değersiz hissettirmeniz. Yemekhanelerde aşçının kepçesinden medet umduran, yediği soğuk veya tatsız tuzsuz yemekle avunurken, yöneticilerin menüsüyle aşağılanan bir kesim yarattınız. Size inanmayan güvenmeyen, en ufak bir pundumun da kapının önüne koyulacağını düşünen, sürekli takip edildiğini, en ufak bir eleştiri veya olumsuz yorumunda fişleneceği düşünen binler yarattınız…
THY’yi Hedef Almak: Hint Denetimi mi, Diplomatik Gözdağı mı?
Bazı operasyonlar vardır; kâğıt üstünde “denetim” olarak yazılır ama asıl amacı başkadır. Kimi zaman sizi havacılık güvenliğiyle, teknik prosedürlerle oyalarken, arka kapıdan diplomatik bir sopa sallanır. Son günlerde Türk Hava Yolları’na Hindistan tarafından yapılan haber verilmemiş “ani denetim” işte tam da böyle okunmalıdır.
Delhi, Haydarabad, Çennai ve Bengaluru’da THY’ye yönelik başlatılan geniş çaplı teftişler, kargo uçuşlarında “patlayıcı madde taşıma izni olmadan işlem yapıldığı” iddiası üzerinden yürütülüyor. Evet, iddia büyük. Ama dikkat! İddialar kadar zamanlama da büyük.
Türkiye’ye Mesaj Verilmek İsteniyor
Bu denetimin, rastgele bir havayolunun rutin güvenlik kontrolü olmadığını görmek için uzman olmaya gerek yok. Türkiye’nin Pakistan’a verdiği açık destek ve Sindoor Harekatı’ndaki Türk yapımı insansız hava araçlarının kullanımı bölgede Hindistan’ın canını fazlasıyla sıkmış durumda. THY ise, işte bu rahatsızlığın havadaki kurumsal hedefi olmuş olabilir.
Yani mesele sadece birkaç evrak eksikliği değil. Mesele Türkiye’nin artan bölgesel etkisine verilmek istenen bir cevap. Tıpkı “pasaport kontrolü” bahanesiyle havalimanında bekletilen diplomat gibi, burada da “kargo beyannamesi” bahanesiyle küresel markamız THY’ye açık mesaj verilmek isteniyor.
Denetim mi, Gözdağı mı?
Patlayıcı madde taşınması, eksik formlar, yer hizmetlerindeki prosedür eksiklikleri gibi başlıklar elbette ciddiye alınmalı. Ama THY gibi uluslararası standartlarla yönetilen bir yapının bu kadar temel ihlalleri bilerek ve sistemli şekilde yapması inandırıcı mı? Ya da bu iddialar daha önce neden gündeme gelmedi? Neden şimdi?
Çünkü zamanlama tesadüf değil. Çünkü mesele sadece patlayıcı değil, siyasi gerilim.
Ve şunu unutmayalım: Hint havacılık otoritesi Çelebi’yi de hedef almıştı. Lisansını iptal etti, ardından THY’nin yer hizmetlerini mercek altına aldı. Şimdi bir de Globe Ground India krizi… Bu zincirin son halkası THY olabilir, ama hedef Türkiye’nin bölgesel manevra alanı.
Hatalar Yok mu? Var. Ama…
Evet, THY cephesinde eksiklikler olabilir. Evraklar yanlış doldurulmuş, bazı hizmetlerde yeterlilik sağlanmamış olabilir. Ancak bu küresel ölçekte karşılığı olan bir milli markanın topyekûn hedef alınmasını haklı çıkarmaz. Denetim adı altında yürütülen bu operasyon, teknik eksikleri değil; jeopolitik tercihleri cezalandırmaktadır.
İşin daha da vahimi, THY’nin Hindistan’ın önde gelen havayolu IndiGo ile yürüttüğü ıslak kiralama anlaşmasının sonlandırılması. İki adet Boeing 777, İstanbul ile Delhi/Mumbai hatlarında görev yapıyordu. Sözleşmenin uzatılmayacağı açıklandı. Peki neden? Gerçekten sadece prosedür mü, yoksa Türk uçaklarını Hindistan semalarından indirme politikası mı?
Milli Değerlere Saldırı Kurumsal Maskeyle Geliyor
Bugün THY’ye yönelen bu kampanya, aslında Türkiye’nin kendi kanatlarıyla uçmasından duyulan rahatsızlığın bir dışavurumudur. Hint yönetiminin “sivil havacılık” kisvesi altında yürüttüğü bu gözdağı, diplomatik sahada başarısız olanların kurumsal cepheye sığınmasıdır.
Bizim yapmamız gereken ise net: Evet, eksikler varsa giderilsin. Ama THY yalnız değildir. Bu sadece bir havayolu şirketi değil; gökyüzündeki bayrağımızdır. Ve o bayrağı hedef alan her girişim, milli iradenin kendisine yönelmiş bir tehdittir.
Evet ortada bir şey daha var: Türkiye’ye karşı alttan alta büyüyen diplomatik bir huzursuzluk, şimdi havacılık denetimi adı altında karşımıza çıkıyor.
Gökyüzünde rota çizerken, sadece bulutlara değil, rüzgârın nereden estiğine de bakmak gerekir…
Hepinize sağlık, huzur ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum…
İyi bayramlar…