Değerli Okurlar,
Geleceğe Uçuş 19 Mayıs’ın Kanatlarında
19 Mayıs 1919 bir milletin küllerinden doğuşunun, özgürlüğe ve bağımsızlığa atılan ilk adımın simgesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayan bu büyük yolculuk, gençliğe olan güvenin en anlamlı ifadesidir.
Havacılık tıpkı o günkü ruh gibi, cesaret, vizyon ve kararlılık ister. Bu nedenle 19 Mayıs aynı zamanda geleceği inşa etmek için bir ilham kaynağıdır. Tıpkı gökyüzüne uzanan bir uçağın rotası gibi milletimizin rotası da gençliğin inancı ve azmiyle çizilir.
Bugün havalimanlarında görev yapan, gökyüzünü arşınlayan her genç çalışan her bir birey, 19 Mayıs’ta atılan o ilk adımın devamıdır. Atatürk’ün “Bütün ümidim gençliktedir” sözü bizim için sorumluluktur.
Gökyüzüne umutla bakan tüm gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.
Havacılık sektörü gökyüzünde uçarken, yer personelinin sessiz çığlığı yerde yankılanıyor. Son aylarda teknik personel tarafında yaşanan istifa dalgası artık münferit bir mesele olmaktan çıkmış durumda; bu tablo adeta kurumsal bir çöküşün ayak seslerini taşıyor. Ne yazık ki yöneticilerin bu krize yaklaşımı, yangını söndürmekten çok alevleri harlamak yönünde. Umut veren bir adım, yapıcı bir diyalog arayışı yok. Bazı yöneticiler personelin en temel hakkı olan logbook belgesini vermemeyi dahi bir çözüm sanacak kadar çalışan gerçekliğinden uzak düşmüş durumda.
Geçtiğimiz haftaki yazıma gelen yorumlarda bu konunun yargıya taşınabileceğinden bahsediliyor. Bu artık bireysel bir mağduriyetin ötesinde, teknik camiaya yapılmış ciddi bir haksızlıktır. Düşünelim: Hangi sektörde, hangi kurumda, bir çalışanın mesleki geleceğine dair hayati bir belge bu kadar keyfi şekilde engellenebilir?
Sadece son bir yıl içerisinde hat bakım ekiplerinden %8 ila %10 oranında yetkili personel istifa etti. Çalışanlar sistemin onları görmesini, duyup anlamasını bekliyor; ancak karşılaştıkları tablo her geçen gün daha da kararıyor. Önce jump seat hakkı ellerinden alındı, ardından yaz dönemindeki yıllık izinler bile tartışmalı hale geldi. Sürekli geri giden bir personel politikasıyla ileriye nasıl bakılabilir?
Yönetim çalışanlarını hâlâ yalnızca bir “maliyet kalemi” gibi görme eğiliminde. Bu bakış açısı ne motivasyon bırakır ne sadakat. Dahası kurumun kendi geleceğini de doğrudan tehdit eder. Kurumsal sadakat, saygı ve karşılıklı güvenle beslenir; tehditle, keyfilikle değil.
Geçtiğimiz haftaki yazıma gelen bir başka yorum ise oldukça çarpıcıydı: “Tolga Bey, logbook meselesini bir siyasetçiye ya da gazeteciye ulaştırmak birkaç dakikalık iş. Babanızdan kalan mirası sürdürmek en doğrusu.” Bu sözler acı ama gerçek. Ne yazık ki şirkette çoğu kişi kendi önceliğini ön plana almış durumda. Denetleyen yok, hesap soran yok. Herkesin gündemi başka; belki de şu an en çok konuşulan konu, Kurban Bayramı’nda ikramiye verilip verilmeyeceği.
“İştirak” denilerek motive edilmeye çalışılan çalışanlara %10 zam yapıldı; yapılan zam büyük şehirlerde yalnızca ev kirasına denk geliyor. Sendika yok, toplu ses yok. Bayram ikramiyesi hâlâ netleşmedi. Yıl sonu kâr payı ise bir maaşla geçiştirildi; o da eksik günlerden kesilerek ödendi. İş taleplerinde hızla ilerleyen sistem, maaş ve haklara gelince frene basıyor.
Logbook gibi temel bir belgenin verilmemesi bireysel bir sorun değil; sektör genelinde derinleşen bir kalite erozyonunun göstergesidir. Yıldırılan çalışan üretken olamaz, kötü motivasyon kötü sonuçlar doğurur. Bu kadar net.
Ayrıca önemli bir eşitsizlik de hâlâ çözüm bekliyor: Havacılıkta üç meslek grubu lisansla çalışıyor. Pilotlar, hava trafik kontrolörleri ve uçak bakım teknisyenleri. Pilotlar için lisans sigortası var; peki ya teknisyenler? Bu ayrımcılığın artık son bulması gerekiyor. Tüm paydaşların bir araya geldiği, ayrımcılığın değil mesleki bütünlüğün esas alındığı çözümler üretilerek kurumsal bir sorumluluk yerine getirilmeli.
Tüm bu sorunların gölgesinde, “ithal teknisyen” projesi gibi girişimler ise çalışanların güvenini yerle bir etti. Yapılan uygulama sadece pratikte değil, duygusal olarak da bir kırılma yarattı. Çalışanlar artık umut değil, yön tayin ediyor. Ve bu yön çoğunlukla istifa istikametine doğru. Bu sadece bir kariyer değişimi değil; sektörden yükselen bir alarm sinyali, bir kalp atışı bozukluğudur.
Havacılık sektörü yalnızca gökyüzüne değil, insan haklarına da yükselebilmelidir. İnsan kaynağını yıpratarak yol alınamaz. Artık yönetimlerin “gidenin yerine biri gelir” anlayışını terk etme vakti çoktan geldi. Aksi hâlde kalkışa değil, inişe geçen bir sektörle karşı karşıya kalmamız an meselesidir.
Hepinize mutlu, sağlıklı ve iyi bir hafta dilerim…