Değerli okurlar,
Türkiye havacılığı son dönemde hem sivil hem de askerî boyutuyla oldukça yoğun bir gündemden geçiyor. Bir yanda büyüyen yolcu trafiği, genişleyen filolar ve Türkiye’nin uluslararası bir hava ulaşım merkezi olma iddiası; diğer yanda ise savunma sanayiinde önümüzdeki yılları şekillendirecek kritik platform tercihleri bulunuyor. Son haftalarda yaşanan gelişmeler, bu iki alanın aslında birbirinden ne kadar kopmaz olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş durumda.
Türk Hava Yolları’nın ulaştığı ölçek, Türkiye’yi küresel havacılık liginde farklı bir noktaya taşıdı. İstanbul merkezli hub-and-spoke modelinin olgunlaşmasıyla birlikte THY, Afrika–Asya ve Orta Doğu–Kuzey Amerika hatlarında önemli bir aktarma oyuncusu haline geldi. Artan yolcu sayıları ve doluluk oranları bu başarının önümüzdeki yıllarda hızla artacağının net bir kanıtı.
Ancak büyüme beraberinde zor kararları da getiriyor. THY’nin Boeing siparişleri kapsamında motor tedariki konusunda yaşadığı belirsizlik teknik bir kırılganlığa işaret ediyor. CFM ile yürütülen görüşmelerin zorlu ilerlemesi ve olası bir Airbus alternatifinin gündeme gelmesi, önümüzdeki yıllarda filonun nasıl şekilleneceği açısından kritik. Bu süreç, küresel havacılıkta motor ve bakım tedarik zincirinin ne kadar stratejik hale geldiğini açıkça ortaya koymakta.
Öte yandan Türkiye hava sahasında son aylarda kırılan uçuş trafiği rekorları, ülkenin coğrafi avantajını ne kadar etkin kullandığının en önemli göstergesi oldu. Doğu ile Batı arasında doğal bir hava koridoru olan Türkiye, artan transit uçuşlarla havayolları ve hava trafik yönetimi ve altyapı kapasitesi açısından da stratejik bir merkez konumuna gelmiş durumda.
Savunma Sanayii: F-35, KAAN ve Yol Ayrımı
Savunma Sanayinde ise gündemin en sıcak başlığı, Türkiye ile ABD arasında yeniden hız kazanan F-35 görüşmeleri. Son günlerde taraflar arasında yürütülen diplomatik temaslar, uzun süredir rafa kaldırılmış olan dosya yeniden açılıyor. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin, iki ülke liderleri arasındaki diyaloğa vurgu yaparak “son dönemin en verimli görüşmeleri” ifadesini kullanması ve açıklamaları F35 konusunda yeşil ışıkların yanması önemli bir konu oldu.
Fakat sürecin önündeki en önemli konu olan Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerinin devre dışı bırakılmasını şart koşuyor.
Ankara ise bu konuda pozisyonunun değişmediğini net biçimde ortaya koymasına rağmen her iki taraf da önümüzdeki aylarda bir ilerleme ihtimalini tamamen dışlamıyor.
F-35 meselesi, teknik bir uçak tartışmasının çok ötesinde. Bu konu; NATO entegrasyonu, Türk Hava Kuvvetleri’nin modernizasyonu ve Türkiye’nin Batı savunma mimarisindeki yeriyle doğrudan bağlantılı. Aynı zamanda KAAN projesiyle yürütülen yerli 5. nesil savaş uçağı çalışmalarının hangi stratejik çerçevede ilerleyeceği sorusunu da beraberinde getiriyor. F-35 kısa vadeli bir kapasite çözümü sunabilirken, KAAN uzun vadeli bağımsızlık hedefinin temel taşını oluşturmakta.
Sivil ve askerî havacılıkta yaşanan bu gelişmeler, Türkiye’nin artık parça parça kararlar alma lüksüne sahip olmadığının net bir göstergesi. Havayolu filolarından savaş uçaklarına, motor tedarikinden hava sahası yönetimine kadar her başlık, uzun vadeli ve bütüncül bir strateji gerektiriyor.
Bugün gelinen noktada Türkiye havacılığı niceliksel olarak büyümüş durumda. Asıl sınav ise bu büyümeyi doğru tercihlerle kalıcı kapasiteye ve stratejik güce dönüştürüp dönüştüremeyeceğimiz. Önümüzdeki dönemde F-35 dosyasında atılacak adımlar, THY’nin filo kararları ve hava sahası yatırımları, bu hikâyenin yönünü belirleyecek.
Gökyüzünde yaşanan bu hareketlilik, Türkiye için önemli bir fırsat sunarken fırsatın değere dönüşmesi, bugünden alınacak kararların niteliğine bağlı.
Tüm havacılara güvenli ve huzurlu bir hafta dilerim.









