Değerli Okurlar,
Havacılık dışarıdan bakıldığında üniformalı pilotların ve güler yüzlü kabin ekiplerinin vitrinde olduğu ışıltılı bir dünya gibi görünse de işin mutfağı çok daha derin ve karmaşıktır. Yıllardır üzerine basarak söylediğimiz fakat otoritelerin zaman zaman gözden kaçırabildiği o temel gerçeği bir kez daha hatırlatmak gerek: Uçuş emniyeti sadece uçucu personelin yönettiği bir sistem değil, tüm sektör paydaşlarının sorumlu olduğu bir alandır.
Geçtiğimiz aylarda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM), hava trafik kontrolörleri (ATC) için çok yerinde bir adım attı. Yayınlanan çalışma talimatıyla bu meslek grubu için uyku süreci hariç 48 saatlik net bir dinlenme süresi tanımlandı. Bu emniyetin birinci şartı olan “yorgunluk yönetimi” adına atılmış hayati bir adımdır ve büyük bir alkışı hak etmektedir. Ancak tam bu noktada durup, resmin bütününe bakmak zorundayız. Havacılık zincirleme bir reaksiyondur; zincirin bir halkasını güçlendirip diğerini zayıf bırakmak, bütünü korumaya yetmez. Sadece tek bir meslek dalını ayırmak ve çalışmayı eksik bırakmak ne denli doğrudur?
Rakamlar yalan söylemez. Boeing şirketinin son on yıllık kaza istatistiklerini incelediğimizde çarpıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Hava Trafik Kontrol (ATC) kaynaklı kazalar yüzde 2 seviyelerinde seyrederken, bakım hatası kaynaklı kazalar yüzde 3’ü geçmektedir. Yani bilimsel ve istatistiksel veriler, uçak bakımının uçuş emniyetine etkisinin en az hava trafiği yönetimi kadar hatta bazen daha kritik olduğunu bas bas bağırmaktadır. Durum böyleyken uçak teknisyenlerinin çalışma saatlerini, vardiya düzenlerini ve yorgunluk risklerini düzenlememiş olmak, otoriteler adına büyük bir eksiklik ve aynı zamanda da büyük bir haksızlıktır.
Bakım faaliyetlerinin kendi iç dinamiklerine baktığımızda tablo daha da vahimleşiyor. Bakım süreçlerinde yaşanan kazaların ve yapılan hataların kök nedenleri incelendiğinde, yorgunluğun neden olduğu kazaların oranının yüzde 15-20’leri aştığı görülmektedir. Bu oran hiçbir sektör için, hele ki hataya tahammülü olmayan havacılık sektörü için asla kabul edilebilir bir durum değildir. Bir teknisyenin yorgun zihin ve bedenle sıktığı bir vida veya gözden kaçırdığı milimetrik bir çatlak, aylar sonra binlerce feet yükseklikte büyük bir felakete dönüşebilir.
Açıkçası rahmetli babamın döneminden bu yana uçak teknisyenlerinin geleceğini bu denli derinlemesine düşünen, sadece özlük hakkı değil, “mesleki onur ve emniyet” odaklı kafa yoran bir UTED yönetimi ile karşılaşmamıştık. Varlığını sürdürmeye çalışan, kimi zaman işveren tarafıyla kimi zaman sendikalarla toksik ilişkiler kurarak koltuğundan menfaat kasmaya çalışanlarla gündem olunurdu. Geçtiğimiz günlerde çalıştığım üniversitenin ev sahibi olduğu 7. Havacılık, Uzay ve Psikoloji Kongresi’nde bilim kurullarına yapılan sunumları gördüğümde, sektörüm adına büyük bir umut yeşerdi içimde. Bilimin ışığında uçak teknisyenlerine sahip çıkıldığına gururla şahit oldum.
UTED yönetimi, sadece “yoruluyoruz” diyerek şikâyet etmek yerine, çözüm masasına bilimsel verilerle tüm gerçekleri gözler önüne seriyor. Yorgunluk Risk Yönetim Sistemi’ni (FRMS) uçak teknisyenlerine de getirmek için önce akademik kadroların desteğiyle detaylı analizler yapıyor, ardından SHGM ve şirketler ile komisyonlar kurarak sektörün bu büyük açığını kapatmaya gayret ediyorlar. Bu klasik sendikacılık veya dernekçilik anlayışının çok ötesinde, ciddi vizyoner bir yaklaşımdır.
Sezar’ın hakkı Sezar’a; yanlış veya eksik yapıldığında nasıl en sert şekilde eleştiriyorsak, doğru ve vizyoner işleri gördüğümüzde de hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Uçak teknisyenlerinin çalışma şartlarının bilimsel verilerle iyileştirilmesi, sadece o teknisyenin sağlığı için değil, o uçaklara binen hepimizin can güvenliği için elzemdir. Umuyorum ki otoritemiz yakılan bu işaret fişeğini görür ve havacılık emniyetini, yerdeki gizli kahramanları da kapsayacak şekilde bir bütün olarak ele alır.
Hat bakım koridorlarında yıllık izin baskısıyla insanları bezdiren, 12 saatlik çalışma vardiyaları önerenler umarız bu bilimsel verilere dayalı analizleri göz önüne alarak kararlar alır. Yorgunluk ve psikolojik mobbing ile zaman baskısı büyük felaketlere yol açmadan yeterli önlemlerin alınmasının elzem olduğunu unutmamamız gerekir. Bize uzanan her feryat ve sitemde en çok kendilerine bu üstenci bakış açısından dolayı yaşatılan değersizlik ve mutsuzluk hisleri ulaşıyor. Özellikle de Hat Bakım tarafında bu toplu sözleşme sonrası kendilerini tatmin edecek bazı iyileştirmeler yapılmazsa dışarıya büyük bir Hat Bakım Göçü yaşanacağı öne sürülüyor.
Meselenin yalnızca para olmadığı, çalışma ortamları ve fiziki koşulların yetersizliğinin yanı sıra çalışanın üzerindeki iş baskısı herkeste büyük tepkilere neden oluyor. Bununda yukarılara yaranmak için ara kademelerdeki yöneticilerin planlama sürecindeki yetersizliğinden kaynaklandığını belirtiliyor. Başka bölümlerdeki eksik iş gücünün buraya takviye edilmesi ve görevlendirme yoluyla eleman geçişinin daha esnetilmesinin kendilerini kısmen rahatlatabileceği kanısı hâkim.
Aksi durumda dışarıdaki firmalarla görüşerek sektördeki elaman açığı nedeniyle hızlıca iş bulma ortamı olduğu için büyük bir göçün yaşanacağı gerçeği ile karşı karşıya kalınabilir. Umarız bu tecrübeli iş gücüne, hele de eleman alımlarının durdurulduğu bir dönemde çalışana sahip çıkılır. Özellikle operasyon kısımlarında ara kademelerde mutlaka reorganizasyona ihtiyaç olduğu aşikâr. Bize bile bu kadar çok isim isim şikayetler ve baskılar ulaşıyorsa üst yönetiminin kulağını bu huzursuzluklara tıkaması ciddi sorunlar yaşatabilir. Allah korusun küçücük bir hatanın kuruma çok ağır bedelleri ödetmek zorunda kalmasını hiçbirimiz istemeyiz.
Hepinize sağlıklı, huzurlu ve emniyetli bir hafta diliyorum.









