Bu hafta savunma ve havacılık gündemine şöyle bir baktım, gerçekten dopdolu! Hani bazen bir-iki haber dışında konuşacak fazla bir şey olmaz ya… İşte bu hafta tam tersi. Peş peşe gelen gelişmeler bize şunu gösteriyor: Türkiye savunmada, vitesi büyütüyor.
Konya’dan Gelen Haber: Savaşın Provası Artık Dijital
Konya’da yeni bir merkez açıldı. Adı biraz uzun: Şehit Hava Savunma Üsteğmen Emre Kargın Eğitim ve Simülasyon Merkezi. Ama yaptığı iş kısa ve net: askerler artık savaşın provasını bilgisayar ortamında yapacak.
Bir düşünün… Gerçek mühimmat harcamadan, milyonlarca lira masraf yapmadan, en zorlu senaryoları defalarca tekrarlamak mümkün. Bugün SİHA sürüsü saldırısı, yarın seyir füzesi tehdidi… Gerçek hayatta belki on yılda bir yaşanacak olayları artık her hafta tatbik edebileceğiz.
Soruyorum size: Böyle bir hazırlığı olan ordu, sürprize ne kadar açık olur?

Radar Şemsiyesi: Gökyüzü Artık Daha Görünür
Aselsan’ın yeni teslim ettiği ALP-100G ve ALP-300G radarlarını küçümsemeyin. Bunlar öyle sıradan radarlar değil.
ALP-100G, yere yakın uçan tehditlere “örneğin kamikaze dronlara” karşı son derece hassas. ALP-300G ise uzun menzilde “ufku delip geçen bir göz” gibi çalışıyor.
Üstelik bu radarlar Hisar ve Siper füzeleriyle birleşince, ortaya neredeyse “yerli Patriot” çıkıyor. Yani artık “başkalarının gözüyle gökyüzüne bakma” dönemi kapanıyor.

MKE’nin Polonya Atağı: Sadece Satış Değil, Ortaklık
Gelelim haftanın bence en kritik haberine… MKE, Polonya’da obüs mühimmatı üretim hattı kurmaya çok yakın.
Burada mesele satış yapmak değil. Düşünün, NATO üyesi bir Avrupa ülkesinde Türk mühendisliğiyle üretim hattı kuruluyor. Bu ne demek? Kısaca Türkiye artık ortak üretici.
Avrupa, Ukrayna savaşı sonrası cephane krizine girdi. Stoklar eridi, üretim kapasitesi yetersiz. İşte o noktada Türkiye devreye girdi. Bence bu hamle, “Made in Türkiye” damgasını Avrupa ordularında daha görünür hale getirecek.

İHA Cephesi: Kara, Hava, Deniz
Şimdi sıkı durun, İHA cephesinde de hareket çok.
- Kara için: TUSAŞ’ın kamikaze İHA’sı Şimşek K roket destekli kalkışla yer testini geçti.
- Hava için: Bayraktar Kızılelma, jet motorlu insansız savaş uçağı yolunda bir testi daha başarıyla tamamladı.
- Deniz için: MARLİN SİDA’ya Çakır füzesi eklendi, üstelik VTOL İHA platformu için ilk sözleşme imzalandı.

Kısacası kara, hava, deniz… Her yerde insansız sistemler! Türkiye’nin adım adım üç boyutlu bir “insansız ağ” kurduğunu görüyoruz.
Şimdi size sorayım: Savaşın geleceğinde insansız sistemler bu kadar belirleyici olacaksa, Türkiye kendini nereye koyuyor?

Eğitimde dijitalleşiyoruz.
Gökyüzünü kendi radarlarımızla izliyoruz.
İhracatta ortak üretim dönemine geçiyoruz.
Ve kara-hava-deniz üçlüsünde insansız sistemlerimizi büyütüyoruz.
Bir ülke düşünün… Sadece kendi güvenliğini sağlamıyor, partnerlerine de güvenlik vizyonu sunuyor. İşte Türkiye bu noktaya geliyor. O yüzden başlığa geri dönelim: Milli savunmada vites yükseliyor. Ve bu sefer direksiyonun arkasında kendi mühendisimiz, kendi vizyonumuz var.

2030’un Hikayesi
2030’a giden yolda Türkiye’nin vizyonu çok net görünüyor:
- Kendi gökyüzünü koruyan,
- Üç boyutlu insansız sistem ağı kuran,
- Dünyada ortak üretici kimliği kazanan,
- Dijitalleşmiş bir orduya sahip olan bir ülke.
Ve belki de en önemlisi: Bu vizyon bağımsızlık hikâyesi. Çünkü 2030’a geldiğimizde Türkiye, “başkalarının verdiği güvenlik şemsiyesini kullanan” değil, kendi şemsiyesini açan ve isteyenlere de paylaşan bir ülke olacak.