Değerli okurlar,
Havacılık dünyası, son bir haftada gökyüzünde yaşanan gelişmelerle yeniden gündeme oturdu. Kimisi teknik, kimisi politik; ama hepsinin ortak paydası aynı: güvenlik, güven ve kapasite üçgeninde sarsılan bir denge.
ABD’nin havacılık devi Boeing, uzun süredir üretim ve kalite sorunlarıyla boğuşuyordu. Federal Havacılık İdaresi’nin (FAA) geçtiğimiz günlerde Boeing’in 737 MAX üretim kapasitesini artırma başvurusuna onay vermesi, yüzeyde olumlu bir haber gibi görünse de derinlerde bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Üretimi hızlandırmak, kaliteyi riske atmadan nasıl mümkün olacak? Boeing’in geçmişte yaşadığı kazalar hâlâ hafızalarda taze. Hız mı, güvenlik mi? Bu, havacılığın bitmeyen ikilemi olmaya devam ediyor.
Öte yandan Hindistan cephesinde iki önemli gelişme dikkat çekti. İlki, Air India’nın Boeing 787 Dreamliner filosundaki acil güç sistemlerinin denetim altına alınması. RAT olarak bilinen bu sistem, uçakta ana enerji kaynakları devre dışı kaldığında devreye giriyor. Beklenmedik bir şekilde çalışması, potansiyel bir güvenlik zafiyeti anlamına da gelebilir. Bir diğer gelişme ise Orta Doğu semalarında yaşanan GPS spoofing olayı. Air India’nın bir uçağı, sahte GPS sinyalleri nedeniyle yönünü şaşırdı ve Dubai’ye acil iniş yaptı. Dijital çağın yeni tehdidi artık siber değil, doğrudan navigasyona müdahale. Kısaca küresel havacılıkta “siber güvenlik = uçuş güvenliği” denklemine yeni bir anlam kazandırıyor.
Bir diğer cephede, Atlantik’in öte yanında, ABD’de yaşanan hükümet kapanması da gökyüzünü etkiledi. Hava trafik kontrolörlerinin maaş alamadan çalışmak zorunda kalması, sistemin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Havalimanlarında artan gecikmeler ve aksayan planlamalar, bu kapanmanın siyasi olduğu kadar operasyonel bir kriz de yarattığını gösterdi. Uçaklar uçuyor, ama sistem alarm veriyor.
Tüm bu gelişmeler bize aynı şeyi hatırlatıyor: Havacılık, yalnızca uçakların değil, sistemlerin ve insanların koordinasyonudur. Bir halkadaki zayıflık, tüm zinciri tehlikeye atar. Gökyüzü, artık politika ve güvenlik riskleriyle de dolu.
Sonuçta soru basit ama cevabı zor:
Hızla büyüyen, daha fazla uçak ve daha çok sefer isteyen bir dünyada güvenliği, sürdürülebilirliği ve insani dengeyi nasıl koruyacağız?
Belki de artık, havacılığın en önemli gündemi yeni rotalar değil, güvenli rotalar olmalı.
Gökyüzündeki Fırtına Yerde Başlıyor
Bildiğiniz üzere havacılık sektörü son derece kırılgan bir yapıya sahip. Temeli sağlam atılmayan her iş, er ya da geç eğilir, bükülür. Hele ki kuralların “kanla yazıldığı” bir alandan bahsediyorsak, bu hassasiyet çok daha büyük bir anlam kazanıyor.
Milyar dolarlık anlaşmalar yapılıyor, hedefler belirleniyor, havalimanları büyüyor, yeni pistler açılıyor… Tüm bu gelişmeler yaşanırken iş güvenliği, çalışan üzerinde daha da güçlü bir şekilde hissedilmelidir. Düşünün; milyonlarca dolar harcanarak alınan uçakların bakımını yapan teknisyenleri el üstünde tutmak gerekir. Çünkü tecrübe, birikim ve sorumluluk bu arkadaşlarımızda.
Aynı şekilde, sendikalar da çalışanlarının her türlü hakkının arkasında durmayı bilmelidir. Aksi halde toplanan aidatlar, hakları savunulmayan her emekçinin sofrasından eksilen bir lokma olur. Avrupa’daki örneklere baktığımızda sendikalar, çalışanlarının en küçük hakkı için bile mücadele veriyor. Mücadele dediğimiz, her zaman “iş bırakmak” anlamına gelmez; diyalogla, dayanışmayla da hakkı savunmak mümkündür.
Hatırlayın, aylar önce hava trafik kontrolörleri hak ettikleri ödemeleri alabilmek için büyük bir mücadele vermişti. Sonunda kısmen de olsa bir düzenleme yapıldı.
Rahmetli Sefa abinin en çok önem verdiği ilke “çalışanların hakkını korumak” olmuştu. O, her yazısında haksızlığa uğrayanın kim olduğuna değil, hakkın kimde olduğuna bakardı. Biz de aynı bilinçle, devraldığımız bayrağı daha ileriye taşımaya çalışıyoruz.
Tarafıma iletilen konuları dile getirmeniz, daha iyi bir çalışma düzeni arzu etmeniz, her emekçinin en doğal hakkıdır.
Unutmayın, sizden gelen her ses bizim için değerlidir; aktarmak boynumuzun borcudur.
İşte bazı çalışanların rahatsızlık duyduğu konular…
Son zamanlarda birçok arkadaşımız, başka havayollarına geçmek istediklerinde zorluklarla karşılaştıklarını söylüyor. Sektör daraldıkça, insanların önüne görünmez duvarlar çıkıyor. Oysa herkesin emeğini istediği yerde değerlendirme hakkı olmalı.
Bir diğer önemli konu da sendikalar… Kâğıt üzerinde bizi temsil etmesi gereken yapılar, maalesef çalışanların sorunlarına yeterince dokunamıyor. Yaz boyunca bazı temel ihtiyaçlarımız örneğin koruyucu ayakkabılar eksik kaldı.
Bir de “altime puanı” meselesi var. Kıdem atlamalarında bu sistemin belirleyici hale gelmesi, bazı bölümlerde çalışanlar üzerinde baskı unsuru olarak hissediliyor. Oysa puanlama, gelişimi desteklemek için olmalı; motivasyonu kırmak için değil.
Son dönemde getirilen “kep zorunluluğu” da bir başka tartışma konusu. Elbette iş güvenliği önemlidir, ancak uygulamaların sahadaki gerçeklerle örtüşmesi gerekir. Ayakkabı temininde zorlanırken “kep” konusuna gösterilen titizlik, çalışanlar arasında ironik bir durum olarak görülüyor. Bu, küçük gibi duran ama moral kaybına yol açan detaylardan sadece biri.
Sendika meselesine dönersek… Çoğu teknisyen artık sendikaların işverenle çalışan arasında gerçek bir köprü olmasını istiyor. Aidatlar düzenli ödeniyor ama karşılığında alınan hizmet konusunda net bir tablo yok.
Bir çalışan şöyle diyor:
“Bir işyerinde iki iştirak firma var: biri TSS, biri Teknik A.Ş. Ama aynı çatı altında çalışıyoruz, yine de şartlarımız farklı. Bu bile eşitsizlik hissi doğuruyor.”
Türkiye’de sendikalı çalışan sayısının her geçen yıl azalması, bu hissin yalnızca bize özgü olmadığını gösteriyor. Havacılıkta grev yasak, birçok şirkette sendika yok. Bu durum da çalışanların sesini duyurmasını zorlaştırıyor.
Son olarak, on yıllık bir teknisyen arkadaşımızın sözüyle bitireyim:
“Bizim kuşaktan önceki abilerimiz artık gençlerin önünü açmalı. Gençler yetkilenip sorumluluk alınca, bu şirket gerçekten nefes alır.”
Teknisyenler, gökyüzüne bakmayı severiz ama gerçek umudu yere sağlam basarak buluruz. Çünkü her uçuşun ardında, alın teriyle sessizce çalışan binlerce emekçinin hikâyesi vardır.
Pilotundan yer ekibine, tüm havacılara güvenli ve huzurlu bir hafta dilerim.