Gökyüzüne, Rotalara ve Adalete Dair Birkaç Söz... Sendikalar Gerçekten Kimin İçin Var?

Gökyüzüne, Rotalara ve Adalete Dair Birkaç Söz… Sendikalar Gerçekten Kimin İçin Var?

Değerli Okurlar,

Bazen başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda sadece bulutları değil; hayalleri, hedefleri ve mücadeleleri de görürüz. Kimi zaman bu bakış bir savaş uçağının gür sesiyle göğü yaran bir başarı öyküsünü taşır bize; kimi zaman bir yolcu uçağının kalkışıyla umut taşır uzaklara… Ve bazen de aşağıya gündelik hayata döneriz ve sormamız gereken zor sorularla karşılaşırız: Gerçekten temsil ediliyor muyuz?

Bu yazıda üç ayrı ama birbiriyle bağlantılı konu yer alıyor.

Birincisi, TUSAŞ’ın 52 yıllık havacılık destanı, göğe yazılmış bir bağımsızlık hikâyesi.

İkincisi, Pegasus’un yüksek irtifa hedefleriyle sivil havacılığın dönüşümü.

Ve üçüncüsü, yere daha yakın ama bir o kadar ağır bir konu: Sendikalar ve aidatların gerçek yüzü.

Gökyüzünden başlayalım sonra yavaş yavaş yere inip vicdan terazisinde birkaç şey tartalım…

Gökyüzüne Yazılan 52 Yıllık Bir Destan: TUSAŞ

Gökyüzüyle kurduğumuz bağ her zaman romantik bir hayranlıkla sınırlı kalmadı; bazen stratejik bir mecburiyet, bazen de ulusal bir hayaldi. İşte bu hayalin somutlaştığı en güçlü örneklerden biri 2025 yılı itibarıyla 52 yaşına basan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş., nam-ı diğer TUSAŞ.

TUSAŞ’ın hikâyesi sadece uçak ve uydu üretmekten ibaret değil, bu ülkenin bağımsızlık hikâyesinin gökyüzündeki yansımasıdır. 1973’te Türk Silahlı Kuvvetleri’nin modernizasyonu hedefiyle atılan ilk adım bugün dünyaya teknoloji ihraç eden bir başarıya evrildi. 1980’lerde F-16’ların lisanslı üretimiyle başlayan bu serüven kısa sürede Türk mühendisliğinin kendi kanatlarını takmasına zemin hazırladı.

TAI’nin 1984’te kurulması ve 2005’te TUSAŞ çatısı altında yeniden yapılanması bu dönüşümün kurumsal temeliydi. O günden bugüne her bir proje teknik bir başarı değil ulusal gururun mühendislik formuna bürünmesiydi. T129 ATAK helikopteriyle başlayan “özgünleştirme” süreci, ANKA ile gökyüzünde, Göktürk ve İMECE ile uzayda kendine yer buldu.

Bugün TUSAŞ yüksek teknolojideki bağımsızlık mücadelemizin de taşıyıcısı. Pakistan’dan Filipinler’e, Afrika’dan Avrupa’ya açılan kapılar ve Türk mühendisliğinin küresel vitrindeki yeridir. Airbus ve Boeing gibi devlerle kurulan iş birlikleri, bir zamanlar “bizden olur mu?” diyenlere güçlü bir cevaptır.

Ve şimdi… Uzay yolculuğunda hibrit roketlerden fırlatma sistemlerine test merkezlerinden görev planlamalarına kadar birikmiş bilgi ve kurumsal akıl, “2030’da Ay’a gideceğiz” vizyonunun taşlarını döşüyor. Bu vizyon; duyguyla aklı, hayalle mühendisliği, stratejiyle sabrı harmanlayan bir ülkenin yansımasıdır.

TUSAŞ 52 yıl sonra bize şunu kanıtladı: Bu ülke sadece tüketen değil, üreten bir millet olabilir. Yeter ki hayal kurulsun, inanılsın, çalışılsın.

Bugün gökyüzüne baktığınızda bir uçağın sesi duyuluyorsa, bilin ki o sadece bir motor sesi değil… O ses, Türkiye’nin kendi gövdesiyle, kendi kanatlarıyla, kendi iradesiyle göğe yükseldiğinin ilanıdır.

2033’ün Uçuş Planı: Pegasus’un Yüksek İrtifası

Türk sivil havacılığı 2000’li yıllarda göklere çıktıysa, 2020’ler bu yükselişin kurumsal olgunluğa evrildiği yıllar olacak. Özellikle düşük maliyetli taşıyıcılık modelinde Avrupa’nın dikkatini çeken Pegasus Hava Yolları, 2025 performans verileriyle önümüzdeki on yılın işaret fişeğini de ateşlemiş durumda.

3,6 Milyon Yolcu Sadece Başlangıç

Pegasus’un 2025 Mayıs ayında taşıdığı 3,62 milyon yolcu geçen yıla kıyasla %15’lik bir artışla dikkat çekti. Yılın ilk beş ayında ulaşılan 16,1 milyonluk toplam yolcu sayısı yıl sonu için yaklaşık 38,6 milyon yolcu hedefini işaret ediyor.

Ancak esas mesele bu sayıların nereye evrileceği. Eğer şirket bu büyüme eğilimini sürdürebilirse ki operasyonel planlar ve pazar stratejisi bu yönde, 2033 yılında Pegasus’un taşıyacağı yolcu sayısı 83 milyonu aşabilir. Bu rakamlar Pegasus’u Türkiye’de değil, Avrupa’da da en üst sıralara taşıyabilecek bir büyüklüğü ifade etmektedir.

Uçuş Sayısı Katlanıyor, Filo da Öyle

Mayıs ayında 19.992 uçuş (konma) gerçekleştiren şirketin, yıl sonunda bu sayıyı yaklaşık 240 bin uçuşa taşıması bekleniyor. %10 yıllık büyüme senaryosu altında bu sayı 2033’te yarım milyonu geçebilir.

Peki bu kadar uçuşu hangi uçaklarla yapacak?

Şu anda Pegasus filosunda yaklaşık 105 uçak bulunuyor. Son yıllarda filo büyüme hızı ortalama %8 civarında seyretti. Aynı trendin devam etmesi halinde 2033 yılı itibarıyla Pegasus filosunun 200’ün üzerinde uçağa ulaşması bekleniyor. Bu büyümenin önemli bir kısmı Airbus A321neo gibi yeni nesil, yakıt verimliliği yüksek uçaklarla sağlanıyor. Yani sayı kadar kalite de artıyor.

İşin ilginç yanı şu: Bu büyüme çevresel sürdürülebilirlikten ödün verilmeden gerçekleşiyor. 2025’in ilk beş ayında karbon emisyon yoğunluğu 57,2 grCO₂/RPK olarak kaydedildi. 2033’e kadar bu oranın 52,6 grCO₂/RPK seviyelerine düşmesi, Pegasus’un yeşil büyüme stratejisi açısından umut verici.

Aidatın Ağırlığı: Sendikalar Gerçekten Kimin İçin Var?

Bir süredir etrafımdan duyduklarım, karşılaştığım yorumlar ve çalışanların fısıltı halinde birbirine aktardığı hikâyeler beni aynı sorunun etrafında düşünmeye itti: Sendikalar gerçekten çalışan için mi var?

Meseleye dışarıdan bakan biri olarak şunu görüyorum: Çalışanlar her ay maaşlarından düzenli olarak sendika aidatı ödüyor. Bu rakamlar öyle cüzi değil, bazen zamlarla beraber aidat miktarı da aynı oranda artıyor. Oysa çalışan üç yıllık bir toplu sözleşmeye tabiyken aidatın da sabitlenmesi gerekmiyor mu? Bu eşitsizlik “adalet” duygusunu zedeliyor.

Elbette tüm sendikaları aynı kefeye koymak haksızlık olur. Hâlâ çalışanının hakkını savunan, şeffaf yöneticilerle yol alan yapılar var. Ama bu yapılar görünür oldukça azalıyor.

Çalışanın güvenini kaybetmiş bir sendikal düzenin geleceği yok. Çünkü bu güven bir termosla değil; adaletle, şeffaflıkla ve gerçekten temsil edilme duygusuyla inşa edilir.

Dışarıdan bakan biri olarak gördüğüm tablo düşündürücü. Belki de artık bazı şeyleri yüksek sesle sormanın zamanı gelmiştir.

Koltuk Sevdalılarına Karşı Emekçinin Mücadelesi

Bir sendika üyesi dostumuzun kaleme aldığı ve bana ulaşan yazısını okurken satır aralarına sinmiş öfkeyi, hayal kırıklığını ve en çok da adalet arayışını hissetmemek mümkün değil. Bu satırlar sadece bir kişinin değil, birçok emekçinin ortak ruh halini yansıtıyor: Terk edilmişlik.

Yazıda mevcut sendika yönetimine karşı yükselen bir tepki var. Tepkinin odağında işçinin gerçek sorunlarına duyarsız kalan, lüks otellerde eğitim bahanesiyle tatil yapan ve koltuklarına sıkı sıkıya yapışmış yöneticiler bulunuyor.

Dostumuz kendince haklı olarak soruyor:

“Koltuklarını korumaktan başka bir derdi olmayanlar, emekçinin alın terini nasıl savunacak?”

Bu soruyu aslında hepimizin sorması gerekir. Sendikalar tarih boyunca emeğin, adaletin ve hakkın temsilcisi oldular. İşçinin öfkesi bu umursamazlığa bu savrulmuşluğa karşı yükseliyor.

Elbette ki her yönetici her sendika kötü değildir. Ancak bu dostumuzun çığlığı bize gösteriyor ki bir şeyler ters gidiyor. Mesele yalnızca maaş artışı ya da sosyal haklar değil; mesele temsiliyet haklarının engellenerek seslerinin susturulması.

Bu noktada şu önemli soruyu da kendimize sormalıyız: 

“Biz sustukça, bizi unutanları koltuklarında tutmaya devam mı edeceğiz, yoksa değişim için elimizi taşın altına mı koyacağız?”

Destek verilmesi gereken nokta ise açık: Emekçinin birliği. Sendikalar asıl güçlerini üyelerinden alır. Üye sessizse, yönetim de hesap vermekten kurtulur. Dolayısıyla sadece eleştirmek yetmez, aynı zamanda çözüm üretilmeli, dayanışma geliştirilmelidir.

Gönderilen bu yazıyı okurken düşündüğüm bir diğer şey de şu oldu:

Sendikal mücadele, yalnızca bugünün değil, yarının da meselesidir. Şimdi susarsak, gelecek nesiller çok daha büyük adaletsizliklerle yüzleşmek zorunda kalacak.

O halde gelin, vicdanımızın sesini dinleyelim.

Çünkü unutmayalım:

Hak verilmez, alınır.

Ve hiçbir çiçek, hiçbir pasta, emeğin kutsallığını gölgeleyemez.

Hepinize mutlu, sağlıklı ve başarılı bir hafta dilerim…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Öne Çıkan Yorumlar

  1. 24 saat önce

    Tolga bey teşekkürler sendika yorumunuz çok haklı Maaş sendika aidat dengesi yok olmuş maaşın zam artisini maaş icin degilde sanki aidatı iyileştirmek için mücadele eden bir sendika var e biz aradan çıkalım direk firma sendikaya para ödesin bize gerek yok nede olsa çalışanının söylediğini onemseyecek bir yapıda artık yok bunu istifalara karşı daha fazla defans alan yönetimden anlıyoruz içeride sahada çalisanlarin yalnızca 10 kişiden 2si tecrübeli kafa say yeter yönetim olarak..

2 Yorum

  1. 7 saat önce

    TSS iflas ediyor diyorlar doğru mu

    Cevapla
  2. 24 saat önce

    Tolga bey teşekkürler sendika yorumunuz çok haklı Maaş sendika aidat dengesi yok olmuş maaşın zam artisini maaş icin degilde sanki aidatı iyileştirmek için mücadele eden bir sendika var e biz aradan çıkalım direk firma sendikaya para ödesin bize gerek yok nede olsa çalışanının söylediğini onemseyecek bir yapıda artık yok bunu istifalara karşı daha fazla defans alan yönetimden anlıyoruz içeride sahada çalisanlarin yalnızca 10 kişiden 2si tecrübeli kafa say yeter yönetim olarak..