UÇAKLAR ALEMİM.

Seneler su gibi akmasına rağmen hala ilk günkü gibi gördüğüm her uçak,bana inanılmaz keyif veriyor.
Apronda servis aracının içinde uçuş yapacağımız uçağa geçerken,diğer uçakları inceliyor,hangi tip olduklarını anlamaya çalışıyorum.Uçak bahçesinde ki renk renk,çeşit çeşit her uçağın duruşunu hayranlıkla seyrediyorum aklımdan bir çok hayal geçerken…
Boyunlarını dik bir şekilde tutan,asil görünümlü duruşlarına hayran olmamak elde mi?
Gökyüzü muhteşem konuklarını ağırlamadan önce güneşin yavaştan apronu aydınlatmasını,bin bir renk içinde ışık tutmasını,bir de o esnada uçakların kalkış anına tanıklık etmeyi çok seviyorum.
İniş belki herkes için ayakların yere basması,bir rahatlama,bazen de görevin bitmesi eve dönüş anlamına gelse de ben kesinlikle uçağın pistte hızla koşup,gökyüzüne kanat çırparak,boşlukta usulca süzülüşüne hayranım.Bıraksalar saatlerce izleyebilirim.
Bir de Boeing/747 kalkış yapıyorsa değmeyin keyfime.
Apronun tozunu attırarak,tüm heybetiyle diğer uçakların yanından pistte doğru geçerken o duruşu izlemek lazım.
En sevdiğim uçak tipi.Dört motorlu,çift katlı jumbo jet.
Her iniş yaptığımız hava limanında gözlerim hep bu uçağı arar.
Her yerden onu bir çırpıda tanımak mümkündür.Kokpitin en havalı hali bu uçaktadır.
Daha bu işe girmeden önce iki katlı otobüslerle uzun yolculuklar yapmayı çok severdim.Üst katta en önden yer alır,yolları en yüksekten izlemeyi severdim. Hatta şoför de üst katta olsaymış ne güzel olurdu derdim kendi kendime.Bu kadar yüksekten yolları aşmak harika olabilirdi!
Sonra havalanınca,başka bir çift katlı sevdam oldu.
Bir kaç kez tanışma fırsatım olsa da B/747 de görev almadıkça bu işi tam yapmış saymayacağım kendimi!
Artık kendimi hayatın ilginç buluşturmalarını bıraktım bakalım.
Boeing ailesinin bir kaç tipini çok iyi biliyor ve seviyor olmama rağmen, Airbus uçaklarında ki konfor da bir başkadır.
Kapılarının kol kası yapmadan bir hamlede nazikçe açılabilmesi,yolcu çağrısını kabini kuş bakışı perde arkasından taramadan,oturduğum yerden hangi koltuk olduğunu gördüğüm ekranlarını,en çok da kabinin ihtiyaca göre istediğim bölümünün ışıklarını açıp kapatabilme özelliklerini seviyorum.
Çalışma alanlarımızın ve kokpitin genişliğini,daha konforlu oluşunu saymıyorum!
İlk göz ağrım ne de olsa.
Henüz bir kaç uçuş yapmış hala acemilik dönemindeydim.Kolları altın bileziklerle dolu,kucağında bebeği,kabinde bileziklerinin sesi yankılanarak yerini bulmaya çalışan bir bayan yaklaşıyordu bana doğru.Yanına yardımcı olmaya giderken hemen oturdu yerine.
Airbus/300 tipi uçakla uçuş yapacaktık.Her koltukta bebekler için fazla bir oksijen maskesi olmadığı için oturduğu tarafta fazla maske olup olmadığını kontrol ettim.Baktım ki fazlası yok hemen kendisine;
”Hanımefendi sizin yerinizi değiştirmem gerekiyor,bebeğiniz için fazla oksijen maskesi yok burada.”
”Yok ben kalkmam,istemiyorum.”
O esnada kabin amirinin bana baktığını ve neler yapabileceğimi izlediğini fark ettim.Kendimi göstermeli,yolcuyu ikna edip uygun koltuğa almalıydım.Hem de bir an önce!
Teknik anlatım mı yapsam biraz? Sanırım işe yarayabilir.
”Hanımefendi bu üçlü koltukta sadece üç oksijen maskesi var.Bebeğiniz için fazladan dördüncü maske diğer üçlü koltuklarımızda ,acil durumda maske kullanmak isterseniz…”
Bir anda bağırarak beni susturdu.Kollarını aşağı yukarı doğru savurarak,bileziklerinin şıngırtı sesiyle beni yanından uzaklaştırmaya çalışıyordu.
”Git başımdan kalkmayacağım buradan ,gittttt…”
”Ama hanımefendi emniyetiniz için!”
”Git diyorum sana.”
”Ama…”
Bir yandan kabin amirine kendimi kanıtlamaya çalışırken,bir yandan da yolcu tarafından kovulmaya çalışıldığım yerden teknik,doğaçlama,öylesine her türlü anlatımıma devam ediyordum her türlü zorluğa rağmen.
İkna olmuyordu.Eliyle beni itiyordu.
Acemilik,gözetim altında olma duygusu,heyecan hepsi bir arada beni sıkıştırıyordu.
Son bir anlatım çabasına girdiğim anda yolcunun verdiği cevap beni çok hazırlıksız yakalamıştı.
”Git başımdan diyorum sana,ben zaten oksijen,moksijen kullanmammmm!..”
Çok ciddiydi söylediklerinde!
Öylece sustum şaşkınlığımdan.
”İyi o zaman.Siz burada azot kullanmaya devam edin oksijen çok gerekli değil zaten” demek isterdim kendisine ama kabin amiri de artık olaya el koymak için benim bu şaşkın anlarımda yanıma doğru geliyordu.Artık konuyu kendisine bıraktım.Azotu ile mutlu mesut yaşamak isteyen yolcusuna…
Sonrasında benim de biraz oksijene ihtiyacım oldu tabi!
Ön tarafa doğru garip ruh halimle ilerlerken ve son duyduğum cümleyi kafamda evirip çevirip anlamaya çalışırken birden arkama vurulan bir tokat beni kendime getirdi.Bir anda dondum kaldım.
Yolcuya dönüp sinirle ne yaptığını soracaktım ki ;
”Hele,bana bir su verrrr ” demesiyle öylece kalakaldım.
Sanki hanımını mutfağa yolluyordu keyifle…
Daha uçuşa başlamamışken bu kadar etkiye maruz kalınmaz ki.Üstelik daha yeni başladığım bu yolda.
Ama hiç bir şey beni gökyüzünden soğutamaz!
Aradan uzun zaman geçti.Başka bir Airbus uçağında yolculuğumuz başlamak üzereydi.
Airbus /321 uzun ve zarif uçak.Tüm zarafeti içinde oldukça da konforlu.Ön tarafta tuvalet olmaması bizlerin rahatlığı için süperdi.Uzun kabinin orta kısmında sağda ve solda iki tuvalet vardı.Kapıları dokunduğun zaman yana doğru katlanarak açılıyordu bir akordiyon gibi.
Geniş kabiniyle seviyordum bu uçağı da.
Uçak 219 yolcusuyla tamamen doluydu.Herkes tatil heyecanıyla çok neşeliydi.Kapıdan girerken espriler yapıyor,bizlere sürekli sorular soruyorlardı gidecekleri yerler  hakkında.
”Hava nasıl?”
”Deniz sıcak mı?”
Aldıkları cevaplar karşısında mutlu olup,seviniyorlardı.
Onların neşeli halleri,güzel enerjileri bizleri de etkilemişti. Daha uçuşun başında hepimizin keyfi iyice yerindeydi.
Kapılar kapatılıp tüm kontroller yapıldıktan sonra,ben de üzerimde hala yolculardan aldığım neşeli enerjiyle,arka tarafa doğru son kabin kontrolüne çıktım.
Her yanından geçtiğim yolcuya gülümsüyor,bazılarıyla sohbet   ediyordum.
Neşeli neşeli,havalı havalı ilerlerken tam tuvaletlerin olduğu yere geldiğimde,kaptanımızın hızlı bir şekilde virajı alması sonucu bir anda topuklu ayakkabılarımın üzerinde duramaz oldum ve savruldum.
Sağ elimle yanımdaki tuvaletin kapısına dokunup,destek almaya çalışırken kapı bir anda akordiyon gibi açıldı.
Kendim ve tüm karizmam ile beraber tuvalete düştük…
Şimdi gözümde tekrar canlanan bu sahneyi hiç unutmuyorum.
Öyle salınarak giderken nasıl da bir anda kendimi tuvalette bulmuştum.Tuvaletten çıkamıyordum.Kabinden gelen kahkaha seslerini duyuyordum.
Üstümü başımı düzeltip kabine çıktığımda hiç bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyor,arkaya doğru hızla ilerliyordum.
Arka galley’e vardığımda ekipte hiç ses yok.Bana bakıyorlar ama suratları donuk.
”Kabinde gözden kayboldum görmediniz mi?”
”Hem tuvalet kapılarını niye kilitlemediniz ?”
Ses yok…
Artık ben de daha fazla dayanamayıp, kahkahalarla gülmeye başlamıştım.Zaten ekipte bıraktı kendini.
Gözlerimizden yaş gelmişti.
Ben kendim de olsam,düşene çok gülerim.Özellikle benim gibi düşenlere daha çok…
O gün hiç bir şey uçuş öncesi enerjimizi bozmamıştı.Keyifle gidip gelmiş,yol boyunca nasıl düştüğümü anlatıp gülmüştük.
Konfüçyüz ne demiş ;
”Sevdiğiniz mesleği seçin,böylece bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsınız…”

Exit mobile version