MH370’in kaybolmasının arkasındaki gerçek ne?

kayıp-uçak-mh370

Malezya Havayolları’na ait MH370 sefer sayılı uçağın ortadan kaybolması havacılık tarihindeki gizemli olaylardan biri. Olayın üzerinden geçen 7 yılda yapılan çok sayıda araştırma arasında, esrar perdesini kaldırmaya belki de en çok yaklaşan kişi Fransız gazeteci Florence de Changy oldu. Peki Fransız gazeteciye göre MH370’in kaybolmasının arkasındaki gerçek ne?

Öncelikle neler bildiğimize bir bakalım: MH370 sefer sayılı uçak 8 Mart 2014’te Pekin’e gitmek için Kuala Lumpur’dan havalandı. Boeing 777 tipi uçakta iki pilot, 10 uçuş görevlisi ve 227 yolcu vardı. Güney Çin Denizi üzerinden kuzeye devam eden uçak, Malezya hava sahasından çıkıp Vietnam’a girerken pilot Zaharie Ahmed Şah’ın telsize yansıyan son sözleri duyuldu: “İyi geceler Malezya üç yedi sıfır…” Normalde uçağın Vietnam hava sahasına girdiğinde, bunu Vietnam hava trafik kontrolüne bildirmesi gerekiyordu. Ancak hiçbir arama veya bildirim olmadı MH370’ten bir daha haber alınamadı.

Kaybolmadan önce uçaktan, bir problem veya tehlike olduğuna dair bir çağrı gelmemişti. Sistemler hiçbir sorun belirtisi göstermemişti. Bulutsuz bir gecede, iyi uçuş koşullarında, sivil ve askeri radar istasyonlarının ve uydu kontrollerinin yoğun olduğu bir bölgede MH370 kayboldu.

ARAMA ÇALIŞMALARINDAN BİR SONUÇ ELDE EDİLEMEDİ

MH370 kaybolduktan sonra bir hafta boyunca, yetkililer, denizden ve havadan yapılan operasyonlarla Güney Çin Denizi’nde bir iz aradı. Ardından 15 Mart günü Malezya’nın o dönemki Başbakanı Najib Razak, şaşırtıcı bir açıklama yaparak MH370 olduğu düşünülen bir uçağın Vietnam hava sahasına girdikten sonra aniden yön değiştirdiğinin tespit edildiğini bildirdi. Ayrıca bu durumun, uçaktan birinin kasıtlı bir eylemi olabileceği iddiasını ortaya attı.

Najib’in söylediğine göre, Kuala Lumpur’dan Pekin’e gitmek üzere havalanan MH370 bir süre sonra güneybatıya doğru yön değiştirdi ve daha sonra Hint Okyanusu’na döndü. Bu sırada Malezya askeri radarı da alçaldıktan sonra yükselmeye çalışan bir uçak tespit etmişti. Daha sonra Inmarsat, uçaktan ara sıra sinyaller aldı. Bilim insanları bu sinyallerden yola çıkarak, MH370’nin muhtemelen yakıtının bittiği için güneye doğru uçmuş olabileceğini hesapladılar.

Olaydan bir yıl sonra Afrika’nın doğu kıyılarında MH370’e ait olduğu ilan edilen uçak kalıntıları bulununca, uçağın Avustralya’nın batı kıyılarına yakın bir alana düşmüş ve parçalarının akıntı yardımıyla Afrika kıyılarına ulaşmış olabileceği iddiası gündeme geldi. Inmarsat’ın belirlediği tahmini bölgede havacılık tarihinin en pahalı arama operasyonu başlatıldı.

3 YILDA YAKLAŞIK 150 MİLYON DOLAR HARCANDI

Aşağı yukarı üç yıl boyunca, 150 milyon dolara yakın para harcansa da 24 ülkeden 100’den fazla gemi ve pek çok uçakla yapılan aramalarda 19’uncu yüzyıldan kalma birkaç gemi enkazı dışında bir şey bulunamadı. 2018 yılında Malezya, Avustralya, ABD, Çin, İngiltere, Endonezya, Singapur ve Fransa’dan uzmanların yazdığı raporla konu net bir sonuca bağlanmadan ve kurbanların ailelerini hayal kırıklığına uğratarak kapatıldı.

KOMPLO TEORİLERİNİN ARDI ARKASI KESİLMEDİ

Malezya uçağının kaybolmasının ardından ortaya çeşitli komplo teorileri atıldı. Bunlardan bazıları epey uçuktu. İddialara göre, MH370 bir kara deliğin içinde kaybolmuştu ya da uzaylılar tarafından kaçırılmıştı. Daha makul görünen bir başka teoriye göre ise 11 Eylül tarzı başka bir saldırıda kullanılmak üzere ele geçirilmişti. Peki uçak bir terör eylemi için kaçırıldıysa, kokpitten neden herhangi bir sinyal gönderilmemişti? Ya da uçağı kaçıran teröristler neden herhangi bir talepte bulunmadılar ve uçağı neden havaalanına değil de denizin ortasına uçurdular? Uçakta oksijen eksikliğine neden olan bir yangın veya kaza olabileceği de olasılıklardan biri olarak gösterildi. Fakat kokpitte acil oksijen kaynağı bulunmaktaydı ve uçak otomatik pilotta düzensiz rotada seyredebilir miydi?

MH370 ortadan kaybolduğunda ortaya atılan diğer bir teori de pilotun intihara meyilli olduğu ve uçağı da kasıtlı olarak denize düşürdüğü iddiasıydı. Pilot Zaharie Ahmad Shah’ın evliliğinin zor bir süreçten geçtiği, evinde de bir simülatörle hazırlanmış Hint Okyanusu’nun güneyini kapsayan uçuş planları bulunduğu ileri sürüldü. Fakat araştırmacılar, bunun 16 yıllık örnek bir sicile sahip olan Zaharie’nin uçağı bilerek düşürdüğüne kanıt olamayacağı sonucuna vardı ve akıl sağlığı sorunlarına dair de herhangi bir kanıt bulunamadı. Üstelik eğer Zaharie intihara meyilliyse, yardımcı pilot Fariq Abdul Hamid, neden onu durdurmaya çalışmadı? Ya da Zaharie neden uçağı hemen düşürmedi de önce bir dolaşmaya çıktı?

KOMPLO TEORİLERİ DEV BİR ARAŞTIRMAYA DÖNÜŞTÜ

Yaklaşık 20 yıldır Le Monde ve Radio France için Güneydoğu Asya bölgesini takip eden saygın bir gazeteci olan Florence de Changy’i MH370’le ilgili gerçeğin peşine düşmeye iten de bu komplo teorilerinin çokluğu oldu. Olayın birinci yıldönümünde kaleme aldığı ve resmi söylemi eleştirdiği uzun makale 2016’da kitap haline getirilerek yayımlandı.

Kitapta de Changy, uçağın Hint Okyanusu’nda değil ilk düşünüldüğü üzere Güney Çin Denizi’nde bulunabileceğine dair fikirler öne sürdü. O zamandan bu yana da 4 kıtada 15 ülkede “MH370’e ne oldu?” sorusuna yanıt aradı. “Anlatılan hikaye insan zekasına hakaret gibi. Tüm dünyaya bir Boeing 777’nin izini kaybettiğimizi anlatmak çok mantıksız” diyen de Chancy, Maldivler’deki balıkçılardan, eski bir Çin Kurtuluş Ordusu subayına kadar yüzlerce kişiyle görüşerek MH370’in izini sürdü ve ortaya yeni kitabı “The Disappearing Act” çıktı.

GÜNEY ÇİN DENİZİ KONUSUNDA ISRARCI

De Changy’nin kitabında kesin bir dille ortaya sürdüğü ilk şey şu: Uçak aslında binlerce mil uzakta Hint Okyanusu’na değil, Güney Çin Denizi’ne düştü. Uçağın izlediği rotanın yakınlarında iki büyük askeri tatbikat yapılmasına rağmen uçağın batıdan sonra güneye gittiğini gösteren tek bir radar görüntüsü bile yok. Var olan birkaç görüntü de başka uçaklara ait olabilir zira MH370’e ait olduğu söylenen dağınık rota Boeing 777’nin performans kapasitesini aşıyor. Dahası uçağı Hint Okyanusu’nun üzerinde gören ya da kayda geçiren bir kişi, gemi, uçak, radar ya da ordu üssü bulmak mümkün değil. Koskoca bir operasyona rağmen Hint Okyanusu’nda minicik bir kanıt bile bulunabilmiş değil.

Dahası de Changy, Afrika kıyılarından bulunan enkaz parçalarının, MH370 ile hiçbir ilgisi olmadığı konusunda da ısrarcı. O civarda denizde bulunan enkaz parçalarının MH370’e ait olduğuna dair her açıklamada “büyük ihtimalle” ya da “neredeyse kesin” gibi ifadelerin kullanıldığına dikkat çeken de Changy bunu da uydurulmuş resmi söylemin bir parçası olarak görüyor. Avustralya’nın uluslararası sularda yürüttüğü soruşturmanın da dikkati başka yere çekmek adına ortaya atılmış bir yem olduğunu iddia ediyor.

De Changy, uçağın Güney Çin Denizi’ne düştüğü yönündeki iddiasını destekleyen diğer kanıtlarını da sıralıyor. Örneğin Vietnam basınındaki haberlerde, hava trafik kontrolünün 02.40’da Malezya’daki mevkidaşına “Uçak iniyor” mesajı gönderdiği, Çin basınındaki haberlerde ise pilotun 02.43’te uçağın parçalanmak üzere olduğuna dair SOS ve acil iniş mesajı gönderdiği kayıtları mevcut. Diğer yandan Çin uyduları su yüzeyinde kalıntıları kaydetmiş, Vietnam açıklarında da iki farklı yerde petrol sızıntıları kayda geçmiş. Ayrıca Malezya’nın kuzeydoğu kıyısında yaşayan köylüler ve balıkçıların o sabah erken saatlerde patlamalar da dahil olmak üzere farklı sesler duyduklarına, bir petrol işçisinin de yanan bir uçak gördüğünü dair tanıklıkları mevcut.

DELİLLER SİLİNDİ Mİ?

De Changy’nin diğer bir iddiası da delillerin “göz ardı edilmiş, yok sayılmış, reddedilmiş ya da sadece silinmiş” olabileceği… Buna kanıt olarak da Güney Çin Denizi’nin yüzen enkazları tespit edebilecek çözünürlüklü uydu görüntülerine daha sonra gizemli bir şekilde ulaşılamadığını söylüyor. Pilotla kule arasındaki uçuşun ilk 42 dakikasında yaşanan konuşmaların kaydının ham haliyle hiç yayınlanmamasına ve Japonya’da bulunan ABD Yedinci Filosu’nun kayıtlarının da rutin uygulamanın aksine bir ay boyunca kamuoyuyla paylaşılmamasına dikkat çekiyor.

Ayrıca Zaharie’nin arkadaşları ve akrabaları, Changy’e verdiği röportajda, pilot Zaharie’nin bir karalama kampanyasının hedefinde olduğunu ve en ufak bir ölümcül niyetinin olmayacağını belirtiyorlar.

Diyelim ki de Changy’nin dedikleri doğru ve uçak Güney Çin Denizi’nde düşürüldü. Peki bu neden saklansın? “The Disappearing Act”in son bölümünde de bu soruya yanıt aranıyor. De Changy’e göre MH370 çok önemli bir çalıntı teknolojiyi, belki de bir casusluk teknolojisini taşıyordu ve ABD’de bunun Çin’e ulaşmasını durdurmak zorundaydı. Bu nedenle de MH370’in iletişim sistemlerini karıştırmak için iki uçak gönderdi ve uçağı önce havada görünmez hale getirdi, ardından da kargonun alınabileceği yakındaki bir askeri havaalanına inmeye zorladı. Zaharie inmeyi reddetti, Amerikalılar da uçağı Çin hava sahasına girmeden önce düşürdü. De Changy’e göre, uçağa ateş etmek bir hata ama özel yükün Çin’in eline geçmesini engellemek için bu son çare olabilir.

UZMANLAR VE KURBANLARIN AİLELERİ İKNA OLMUŞ DEĞİL

De Changy’nin çabalarının çok kıymetli olduğu yadsınamaz ama havacılık uzmanları Fransız gazeteciyle aynı fikirde değiller. The Telegraph’a konuşan üç havacılık uzmanı MH370’in Güney Çin Denizi’ne düşmüş olma ihtimalinin zayıf olduğunu söyledi. Ayrıca bir üst düzey İngiliz yetkili de bu düşüncenin abartılı olduğunu ifade ediyor.

Küresel Uçuş Güvenliği Vakfı’nın eski başkanı David McMillan, elde somut gerçekler olmadığından, de Changy’nin dile getirdiği türden şüphelere yer olabileceğini ancak araştırmaların odağının doğru olduğuna dair geniş bir fikir birliği bulunduğunu söyledi.

De Changy’nin iddialarıyla ikna olmayan kurban yakınları da mevcut. Yine The Telegraph’a konuşan Grace Subathirai Nathan şu an tek bilinen şeyin uçuşun Güney Hint Okyanusu’nda sona ermiş olması olduğunu, gazetecilerin araştırmalarını özgürce sürdürebileceğini ama bu konunun sürekli gündeme gelmesinin ve üzerine konuşulmasının kendileri için kolay olmadığını belirtti. Nathan, her şeyin 20 dakika gibi kısa bir sürede, hiçbir şey fark edilmeden gerçekleşmesinin son derece imkansız olduğunu söyledi.

Öte yandan bunların doğru olması durumunda, birçok farklı ülke ve kuruluştaki yüzlerce kişi de suç ortağı haline geliyor. Bunu da düşününce, saklanan bir sır varsa çoktan ortaya dökülürdü yorumunu yapmak da mümkün. De Changy de aynı fikirde. Er ya da geç birilerinin ortaya çıkıp yapbozun eksik parçalarını tamamlayacağına dair güvenini kesinlikle kaybetmiyor.

Exit mobile version