İbrahim Özdemir (Pehlivan)

THY Uçak Atölyesinde göreve başladığımda,“A” postasındaki teknisyen arkadaşlarımdan birisi de “Pehlivan” lâkaplı İbrahim Özdemir’di. Çalıştığı dönemde THY Teknik personeli olup ta Pehlivan’ı tanımayan yoktur. Tanımayanlar da hakkında çok şey duymuşlardır. Pehlivan, 1.70 boylarında, geniş ve çok kuvvetli vücut yapısı  olan, boynu yok denecek kadar kısa ve kalın, kaya gibi inadı olan bir insan. Bu özelliklerine karşın sakin, iyi huylu, çok çalışkan, atik bir insandır, inanılmaz bir gücü vardır. Gücü ile ilgili olarak anlatılan pek çok olay vardır. Ben kendisi ile aynı postada yıllarca çalıştığım için olaylardan bir kaçını size anlatacağım sizlere.

F-27 uçağının burun kısmını sırtlayıp kaldırdı.

Fokker F-27 uçakları, 5 adedi Hollanda Fokker, 5 adedi Amerika Fairchield imalatı, üstten kanatlı, 2 adet Rolls&Royce Dart Turbo Prop motorlu, 48-50 kişilik, 1960 ve 70’li yıllarda THY filosunda uçuyorlardı. Bu uçaklar THY filosunda çok değerli hizmetler vermişlerdir. İstanbul Atatürk havalimanında (o tarihteki adıyla Yeşilköy havalimanı) yerine dış hatlar terminali yapılmış bulunan, THY’nın ilk çelik hangarında çalışıyorduk. Posta başımız/Başteknisyen “Sazlı Usta” (Mehmet Sazlı ustamız, çok çalışkan, hata ve tembelliği affetmeyen, çok sevdiğimiz, saydığımız bir yöneticimizdi, kendisine Allahtan rahmet diliyorum) hangarın sağ ön tarafındaki teknisyen dinlenme odasına koşarak geldi ve bana “Erhan, xx park yerindeki F-27’ nin burun lastiği patlamış, seferi var, çok acele gidip burun tekerleğini değiştirin” dedi. F-27 lerin burun dikmesinde tek tekerlek vardı. Bu nedenle tekerlek değiştirmek için, dikme altından kaldırmak olanağı olmadığından uçak, ön gövde sağ taraftan özel bir kriko ile kaldırılıyordu. Tekerlek değiştirmek işe başlayınca, 20-30 dakikalık bir iş.

F-27 burun-gövde krikosunu, faal tekerleği ve takımlarımızı Anadol komyonetin arkasına koyarak ben, Tamer Yaşar ve Pehlivan uçak başına geldik. Tamer tekerleği sökmek için ön hazırlığı yaparken biz de ön gövdeye burun krikosu adaptörünü monte ettik. Ancak lastiğin havası tamamen boşalmış ve jant yere oturduğu, yani uçağın burun kısmı yere fazla yaklaştığı için, yanımızda getirdiğimiz kriko, tam aşağıya indirilmesine karşın, 10 cm farkla adaptörün altına girmedi. Bu durumda boyu kısaltılmış özel burun-gövde krikosunu hangardan alıp hemen getirelim dedik.

Pehlivan, “boş ver şimdi hangara gidip gelmeyi, gecikiriz, Sazlı Ustadan da fırçayı yeriz, ben dikme yuvasından omuz verip uçağı kaldırayım, siz tekerleği değiştirin” dedi. Burun iniş takımı dikme yuvası giriş ağzı, gövde sacından 45-50 cm genişliği olan bir aralık. “Abi kaldıramazsın, bak araba var hemen gidip kısa krikoyu alıp gelelim” dedikse de “olmaz, ben hemen uçağı kaldırıyorum, siz tekerleği sökün, değiştirin” deyip sırtını dikme yarığına verdi, ellerini dizlerine dayayıp “ya Allah, Bismillah” deyip uçağı, burun kısmını tekerlek yerden kesilecek kadar kaldırdı. Omuzu ile kaldırdığı yarığın kenarları keskin ve saç, Pehlivanın sırtını kesme tehlikesi var, hemen krikoyu adaptörün altına koyduk ve “Abi, krikoyu adaptöre yerleştirdik, sen yükü sırtından indir” dedik. Ama nafile, “Siz tekerleği değiştirinceye kadar ben kaldırmaya devam ediyorum, hadi sallanmayın, tekerleği değiştirin” dedi. Tekerleği, uçağın burnu Pehlivanın sırtında değiştirdik, gerekli kontrolları yaptık ve sonunda Pehlivan uçağı indirdi. Hangara döndüğümüzde “abi, şu tulumunu çıkar sırtına bakacağım” dedim. Tulumunu çıkardı, sırtını döndü. Dikme yarığının kenarları, keçeli kırmızı kalemle çizilmiş gibi paralel iki çukur iz bırakmıştı inatçı pehlivan abimizin sırtında.

Tuz Yağmuru

Pehlivan, insan üstü gücü ve inadının yanında aşırı tuz kullanması ile de meşhurdu. THY yemekhanesine aynı masada yemek yediğimizde, tüm yemeklerin üzerine, tatlı dahil, kar yağmış gibi bembeyaz oluncaya kadar tuz dökerdi. Yine böyle bir gün “Pehlivan yapma, bu kadar çok tuz dökme, tansiyonun artar, gözlerin erkenden bozulur” dediğimizde, tuzluğun delikli kapağını çıkarır bir de öyle dökerdi, söyleyenlere inat. Bu nedenle kendisine, yemeğine bu kadar çok tuz koyma önerisi yapmaktan vazgeçmiştik.

THY’den emekli olduktan sonra 2006 yılına kadar Prima’da çalıştı (Pehlivan abi 1934 doğumludur) O, 70’li  yaşlarında bile,  halâ yazıları gözlüksüz okuyabiliyordu, gerek duyulursa yine bir F-27’yi burundan omuz verip kaldırabilecek gücü vardı. Anlaşılan o kadar tuz yemesinin onda biline yan etkileri yapmamıştı. Prima’dan ayrıldıktan sonra kendisiyle iletişimimiz koptu, İbrahim abinin 2-3 yıl önce vefat ettiğini duyduk ama maalesef kesin bilgi edinemedik.

Arasıra elleri kaşınınca birisinin yanına gelir “yahu senin kulunçların ağrıyordur, güzelce bir ovayım” deyip omuzlarını tutmaya kalkarsa, bilenler derhal kaçıp uzaklaşmanın yolunu arardı. Omuzlarınızdan yakaladığı takdirde acı içinde attığınız çığlığı duymayan kalmazdı. Tokalaşırken elinizi verdiğinizde, 5 saniye içinde elinizin dört parmağını, mengenede sıkışmış gibi birbirine yapışmış, tek parmak olarak iade edebilirdi. Çözüm, 4 parmak yerine yalnız işaret ve orta parmaklarınızı uzatmanız veya ellerinizi arkanıza saklayıp tokalaşmamaktı.

F-27 uçağının kanadını kaldırdı

F-27 uçağının kanat altı yakıt deposu kapaklarını açarken bazı vidaları paslandıkları için, kolayca sökemezdik. Dara düştüğümüzde pehlivanı yardıma çağırırdık. Pehlivan paslı vidayı ya söker, ya da fırdöndüyü kırardı. Sayısız fırdöndü elinde kırılmış, kâl’e ayrılmıştır. Yakıt depo kapaklarının paslı vidalarını sökmek için Erkan Ünal abimiz tarafından bu iş için dizayn edilmiş özel bir aparat (tool) kullanırdık. Hangarda büyük bakım nedeniyle krikoya alınmış bir F-27 nin yakıt kapaklarını açıyorduk. Sökemediğimiz bir vida için bu özel aparatı kanat altına monte ederken Pehlivan görüp yanımıza geldi “Aparata gerek yok, hangisi o sökülmeyen” deyip fırdöndü ile açılmayan vidaya yüklendi ama, sökemedi. Vidanın sökülmemesinin nedeni Pehlivanın gücünün yetmemesi değil, uçağın kanadının krikodan kesilecek kadar yukarıya kalkması idi. Kendisini tanımayanlar palavra attığımı sanacaklar ama inanın bunların hepsi gerçek ve şahitleri halâ yaşıyor.

Odun kamyonetinin çamurdan çıkarılması

Pehlivan abimiz bir kış günü Şirinevler’deki evine odun almış, oduncunun kamyonetiyle eve getirirken yolda çamurlu bir çukur karşılarına çıkınca şoför “ben buraya girmem, araba batar, çıkaramayız, odunları buraya yıkarım, sen buradan evine taşırsın” diyerek yola devam etmek istememiş. Evde odun kalmamış, çoluk çocuk üşüyorlar, eve daha 1-2 km yol var, 2 ton odun sırtta eve nasıl taşınır. Pehlivan “kardeşim çukur derin değil, araba batmaz, sen korkma, yola devam et” deyip şoförü ikna edince arabayı çamura sokmuşlar ve arka tekerlekler batmış, ne ileri ne geri, çıkmıyor. Şoför yanındaki yardımcısı ile beraber Pehlivana yüklenmeye başlamışlar “sen sebep oldun, sana batacağız girmeyelim dedik, sen bir şey olmaz dedin, battık kaldık işte” diye. Pehlivan “tamam kardeşim, merak etme, sen direksiyonda kal, ben arabayı çamurdan çıkaracağım” deyince adamlar pehlivana alaycı tavırla boş boş bakmışlar. Pehlivan şoföre “sen vitesi boşa al” deyip kasayı arka alt tarafından iki eliyle tutup odun yüklü kamyonetin arka tekerleklerini yerden kesip yarım metre ileriye sağlam toprağın üzerine koymuş ve sağ salim odunları eve götürmüşler.

Kamyonet çamura saplanınca dayılanmaya çalışan, şoför ve yardımcısının bu olaydan sonra Pehlivana korkuyla karışık saygılı bakmaya başlamaları gayet doğal.

Tek elle Auer sobanın taşınması

Erkan Ünal abi anlatıyor:

Yıl 1964-65, Yeşilköy’de kirada oturduğum evden 600 m. kadar uzakta kiraladığım bir başka apartmanın üçüncü katına taşınacağım. Pehlivan ve rahmetli Selim İlkılıç taşınmam için yardıma geldiler.

100 kilo kadar ağırlığı olan Auer demir döküm bir sobamız var. Ben “bu zıkkım çok ağırdır, gidip 2 adam bulayım sobayı onlara taşıtalım” dedim. Pehlivan kızdı, “usta, dur bakalım acele etme” deyip sobanın üst ve ön alt kapaklarını açtı. Bir kolunu üstteki delikten sokup elini alt kapaktan çıkarıp parmakları ile kavradı ve sobayı sanki bir evrak çantası imiş gibi yerden kesip kaldırdı, iki kat aşağıya indirdi, duraklamadan 200/300 m. ilerdeki eve götürüp üçüncü kata çıkardı. Tamam, bırak artık dememize karşın sobayı halâ elinde tutuyordu ve eşime “hadi yange, sobayı nereye koyacaksınız, yerini gösterin oraya indireyim” diyordu. Biz hanımla sobaya bir yer bulup gösterinceye kadar da sobayı elinde taşımaya devam etti.

Prima’da çalıştığı 2005 yılında çekilmiş fotoğrafına dikkatle bakarsanız yazdıklarıma inanacaksınız. İşte, Pehlivan İbrahim Özdemir böyle bir meslektaşımız, abimizdi. Yaşıyorsa, sağlıklı bir ömür, vefat ettiyse Allah’tan rahmet diliyorum.

Erhan İnanç
erhaninanc39@gmail.com

Exit mobile version