Doğrusunu konuşmak gerekirse bizim göz bebeğimiz, ilk göz ağrımız Atatürk Havalimanı’nda uçakların aynı anda hem iniş hem de kalkış yapabilmesini hayata geçirememek acı bir gerçekti.
Kim, neden yapmış bilinmez ama iki pist arasında yeterli mesafe olmaması bu havalimanının sonunu hazırlayan en büyük etkendi. Bu gerekçe ileri sürüldü ve Atatürk Havalimanı tam kapatılmadı, fakat kanatları kırıldı. Halen orada görev yapanla DHMİ Atatürk Havalimanı Başmüdürlüğü çalışanları öyle diyor ve bu meydana bağlılıkla, asla da toz kondurmuyorlar. Hafta içinde tarihi bir olay yaşadık. Dünyada sadece Amerika’nın Atlanta Eyaletindeki Hartsfield Jackson (ATL) Havalimanı’nda yapılan Triple Runway Operations yani Üçlü Pist Operasyonu Avrupa havalimanlarında ilk olarak İstanbul Havalimanı’nda gerçekleşti.
Saatlik kapasiteyi 120’den 148 uçuşa çıkaran bu uygulama için işin çilesini çeken DHMİ’li uzmanlar Atlanta’ya da gidip bu iş nasıl oluyor diye bakmıştı. 2022 yılından bu yana 500 hava trafik kontrolörü tam 4 bin 500 saat eğitim alarak İstanbul Havalimanı’nın 200 milyon yolcu kapasitesine yükselmesi hedefine en büyük katkıyı yaptılar.
Tarihi operasyonu hayata geçiren bu ‘görünmez kahramanlar’ yani hava trafik kontrolörleri ve diğerleri aynı zamanda Avrupa hava sahası ile sorunsuz koordinasyon sağlamak, gecikmeleri azaltmak ve trafik akışını optimize etmek için Eurocontrol ile de yakın bir iş birliğini hayata geçirdiler. Hava trafik kontrol ekipleri, her şeyin kusursuz işlemesini sağlamak için en son radar sistemlerini, navigasyon araçlarını ve tahmine dayalı analizleri de kullanarak üç uçağın kalkışını kusursuz bir şekilde gerçekleştirdiler. Fakat ne yazık ki, bulut seviyesinin alçak olması nedeniyle Meteoroloji üç uçağın aynı anda inişini onaylamadı. Operasyon da biraz buruk sona erdi.
Törende konuşan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu sevincini şöyle dile getiriyordu: “Gururluyuz… Çünkü bu uygulamayı ABD’nin ardından hayata geçiren tek ülke Türkiye! Artık İstanbul Havalimanı trafik hacmiyle olduğu kadar operasyonel kapasite ve teknik yeterlilik açısından da küresel havacılığın en üst ligine yükseldi. Bu sistemle hava trafik akışı hızlanacak, havalimanımızın dinamik kapasitesi önemli ölçüde artacak ve yolcularımıza daha hızlı, daha güvenli bir hizmet sunulacak. İstanbul’un kıtaları birleştiren stratejik konumu, bu yeni yetenekle birleştiğinde, havalimanımız küresel havacılık lojistiğinde daha kritik bir rol üstlenecek.” Aynen katılıyorum sayın Bakan’a.
Tabii böyle bir operasyona önemli bir destek veren Türk Hava Yolları’nın İcra ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bolat da haklı gururunu şöyle dile getiriyordu; “Türk Hava Yolları olarak, Türkiye havacılık tarihi adına bir tarihi anın daha parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Aynı anda üç uçağımızın kalkışı ile ana üssümüz İGA İstanbul Havalimanı Avrupa’da bir ilki gerçekleştirirken, bu operasyonel kapasite bayrak taşıyıcımızın uçuş verimliliğini artırıp büyüme hedeflerimize giden yolda önemli bir mihenk taşı görevi görecektir.”
THY olmazsa böyle bir operasyonun olmayacağı kesin. İyi ki varsın THY. Elbette, bu operasyonda İGA’nın işlettiği İstanbul Havalimanı yönetimi de payına düşen gururu yaşamakta. CEO Selahattin Bilgen ve ekibini de kutluyoruz. Başarıya başarı katıldı. Fakat, tüm bu güzellikler arasında İstanbul Havalimanı’nda tarihi operasyonun gerçekleşmesi için Atatürk Havalimanı kulesinde görev alanların yaptıkları “yaklaşma” gibi çok önemli bir konu görülmedi ve duyulmadı. Kameralar onları çekmedi, gazeteler onlardan hiç bahsetmedi. İşte bu gerçeğin hakkını vermek için AHL Kulesi’nin bulunduğu Smart binasında mütevazi bir tören yapıldı ve bir de pasta kesildi.
DHMİ Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Müdür Yardımcıları Mustafa Akkaya ve Dr. Cengiz Paşaoğlu’nun da katıldığı bu törene ben de katıldım ve işin en büyük yükünü omuzlayan havacılık emekçilerinin sevincine tanık oldum. Onlar bu operasyonla tarih yazdı ve tarih de bu başarılarıyla onları yazdı. Atatürk Havalimanı’nın o mahsun, o terk edilmiş halini unuttururcasına çok da haklı bir gururla şenlendi oralar. Elinize ve emeğinize sağlık dostlar. Mutlu yarınlar Türkiye’m.
Dünya Turizm Örgütü’nde seçim var Neden bir Türk başkan adayı olmadı?
Bir ülkenin uluslararası alanda saygın ve söz sahibi olabilmesinin birtakım yolları vardır. Ekonomik gücü diğer ülkelere göre fazla olan devletlerin saygın değil ama söz sahibi olması dünyanın düzenini olumsuz etkiliyor. Tıpkı ABD’nin elindeki askeri ve mali gücü pervasız şekilde kullanması gibi. Her ne kadar uluslararası kuruluşların yönetiminde olmak çok önemli değil denilse de ilgili devlete prestij sağlar. Şimdilerde böyle bir kuruluşta seçim fırtınası esiyor ve başkan olabilmek için büyük bir gayret gösteriliyor.
Dünyada turizme destek olup, politika belirleyen kuruluşlardan biri de kısaca UNWTO diye bilinen (United Nations World Tourism Organization) Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Teşkilatı’dır. Merkezi İspanya’nın başkenti Madrid’de olan ve Kasım 1974 tarihinde kurulan bu uzman kuruluşun genel sekreterlik görevine ilk olarak 1974 yılında Fransız Rober Lonati gelmiş ve tam 10 yıl aralıksız görev yapmış. Daha sonra Avusturyalı Willibald Pahl gelmiş ve o da 1986-89 yılları arasında iş başında bulunmuş. Meksikalı Antonio Enriquez Savignak ise 6 yıl iş başında kalmış.
Ardından Fransız Françesko Franqialli 1997-2009 aradı 13 yıl bu kuruluşu yönetmiş. Ürdünlü Taleb Rifai de 2010- 2017 yılları arası iş başında kalmış. Ardından 2018’den bugüne kadar da Gürcistan vatandaşı Zurab Pololikaşvili UNTWO’da görev yapıyor. Şimdilerde Dünya Turizm Örgütü’nde genel sekreterlik için seçim yapılacak. Halen genel sekreter olan Pololikaşvili üçüncü kez genel sekreter olmak ister. Zurab Pololikashvili’nin 2021 yılında ikinci kez adaylığı pandemi sırasında öne alınmış, başka adayların yarışa katılamamasına yol açmıştı. 2023 Ekim’inde adaylığını tekrar gündeme getirmesi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ancak Pololikashvili, onaylanmayan tüzük değişikliğiyle adaylık hakkını korumayı başardı. 38 ülkenin temsil edildiği BM Turizm Örgütü Yürütme Konseyi,2026-2030 yılları için 29 Mayıs’ta seçim yapacak.
Genel sekreterlik için altı adayın yarış yapacağı seçimde kariyerinde Dünya Turizm Konseyi (WTTC) Başkanlığı da olan eski Meksika Turizm Bakanı Gloria Rebeca Guevara Mango ve Yunanistan eski Turizm Bakanı Harry Theoharis’in şansının yüksek olduğu belirtiliyor. Guevara’nın seçilmesiyle kuruluşun başına ikinci kez bir Meksikalı ve ilk kez de bir kadın gelmiş olacak. Hilton, Marriott, Expedia, Amadeus, Dubai Airports gibi büyük grupların yer aldığı 100’den fazla uluslararası şirket CEO’su seçilmesi konusunda Guevara’ya büyük destek veriyor.
Pololikashvili’nin bazı ülkelere seçim desteği karşılığında vaatlerde bulunduğu, rekor düzeyde bölge ofisi açtığı ve bu ofislerin işlevsiz kaldığı öne sürülüyor. Eski Genel Sekreterler Francesco Frangialli ve Taleb Rifai, bu girişimlerin kurum kaynaklarının israfı olduğunu savunuyor. Guevara, İngiltere ve Kanada gibi kuruluştan ayrılan üyelerin yeniden kazanılması için göreve gelir gelmez girişimlerde bulunacağını ifade ediyor. Meksikalı bir kadının ilk kez genel sekreter seçiminde öne çıkması, bana neden bir Türk turizm profesyoneli bu göreve aday olmuyor veya olamıyor sorusunu getirdi.
Erkek veya kadın olarak bu görevi layıkıyla yapabilecek birçok değerli yöneticimizin olduğu gerçeğinden hareketle uzun vadeli de olsa 2030 sonrası için bu göreve talip olmak gerekir diye düşünüyorum. Her ne kadar uluslararası siyaset alanında hakkımızda bazı olumsuz algıların var olmasına rağmen turizmde karnemizin iyi oluşu bizi bu yarışta öne geçirebilir.