Türk Savunma Sanayii Körfez’e Yeni Bir Kapı Açıyor. Airbus mı kazandı, Boeing mi? TEC’te Grev!

Türk Savunma Sanayii Körfez’e Yeni Bir Kapı Açıyor. Airbus mı kazandı, Boeing mi? TEC’te Grev!

Değerli okurlar,

Dubai Airshow 2025, bu yıl Türk savunma sanayii için adeta stratejik bir dönüm noktası niteliğindeydi. Uzun süredir ürünleriyle küresel pazarda görünürlüğünü artıran Türk firmaları, bu kez iş birliği geliştirmeye ve yeni kapılar aralamaya odaklı bir çıkartma yaptı.

ASELSAN:

Fuarda en çok dikkat çeken firmalardan biri kuşkusuz ASELSAN oldu. Radar sistemlerinden aviyonik çözümlere kadar geniş bir ürün yelpazesiyle katılan ASELSAN, özellikle Orta Doğu’nun savunma otoritelerinin ilgi odağıydı.

ASELSAN’ın, bölgenin en büyük savunma gruplarından EDGE ile görüşmeleri ilerletip yeni iş birliği anlaşmaları imzalaması, Türkiye’nin bu coğrafyadaki etkinliğinin artık kalıcı hale geldiğinin güçlü bir işareti.

ROKETSAN:

Bir diğer yıldız Roketsandı. Uzun zamandır ihracat başarılarıyla anılan Roketsan, hassas vuruş kabiliyetine sahip roket ve füze portföyünü Dubai’de bir kez daha dünya kamuoyuna hatırlattı.

Fuar boyunca yapılan karşılıklı temaslar ve Körfez ülkeleriyle derinleşen teknik görüşmeler, Roketsan’ın bölgede yeni projelere çok yakın diyebiliriz.

Milli Platformların Çıkışı: HÜRJET, KAAN ve KIZILELMA

Türkiye’nin havacılık alanındaki atılımının sembolü haline gelen platformlar da fuarda başrolü üstlendi.

  • TUSAŞ’ın HÜRJET’i, gösteri uçuşlarıyla büyük beğeni topladı.
  • KAAN, henüz geliştirme sürecinde olmasına rağmen en çok fotoğraflanan platformlardan biri oldu.
  • Baykar’ın KIZILELMA’sı, insansız savaş uçağı konseptiyle özellikle Körfez ülkelerinin savunma doktrininde ciddi bir merak uyandırdı.

Katmerciler:

Havacılığın gölgesinde kalır diye düşünülebilir ama Katmerciler de fuarda kendi alanında önemli bir temsil sundu. Yeni ikmal aracı konseptleriyle Körfez ordularının ihtiyaçlarına yönelik çözümler geliştirdiklerini gösterdiler. Kara unsurlarında lojistik ve destek araçlarının öneminin arttığı bir dönemde, bu katılım stratejik açıdan kıymetli.

Airbus mı kazandı, Boeing mi?

Dubai Airshow 2025 bitti ama tartışma yeni başlıyor:

Airbus mı gövde gösterisi yaptı, yoksa Boeing mi yine “biz aslında uçuyoruz” masalına sarıldı?

Bu yılki fuar, havacılık sektörünün en büyük rekabetine bir kez daha sahne oldu.

Ama bu kez iş çok daha çıplak, çok daha net:

Airbus, sayılarla konuştu; Boeing ise “itibar” adı altında yara bantlarını saklamaya çalıştı.

Airbus: “Ben geldim, aldım, gidiyorum.”

Airbus’ın fuardaki hâli, biraz mahallenin sessiz sedasız ama iş bitiren abisi gibiydi. Sahneye çıkıp nutuk atmadı ama bir baktık elinde 230’dan fazla uçaklık sipariş birikmiş.

Özellikle flydubai’nin 150 adet A321neo için Airbus’a yönelmesi, bu fuarın kırılma anıdır. Çünkü flydubai yıllardır “Boeing’ci” bilinir. Hani bazı takımlar vardır ya, yıllarca aynı teknik direktörle gider; işte flydubai–Boeing ilişkisi tam öyleydi. Ama bu yıl sahada başka bir şey oldu:

Flydubai, Boeing’den kaçıp Airbus’a sığınmadı; Airbus’a mecbur kaldı.

Çünkü Boeing’in dar gövdelide hâlâ toparlayamadığı sorunlar var. Bunu sektörün içindeki herkes biliyor; sadece kimse yüksek sesle söylemek istemiyor.

Airbus bununla da kalmadı:

Etihad geniş gövdede Airbus dedi, Emirates A350’leri biraz daha şişirdi, Fas helikopter aldı, Bristow yeniledi…

Kısacası Airbus’ın fuar çantası doldu taştı.

Boeing: “65 tane 777X aldık” diye bağırmak başarı mıdır?

Boeing cephesinde ise tek bir başarıymış gibi sunulan dev emirates siparişi var: 65 adet 777-9.

Tamam, büyük iş… Ama sorun şu: Boeing’in fuarda öne koyabildiği tek güçlü kart buydu.

Boeing’in Dreamliner siparişleri, birkaç MAX anlaşması, Ethiopia’nın küçük genişlemesi… Bunların hiçbiri Airbus’ın aldığı toplam hacmin yanına bile yaklaşmıyor.

Ve asıl mesele şu:

Boeing hâlâ 737 MAX gölgesinden çıkabilmiş değil.

Fuar boyunca bunu belli etmemek için öyle bir çaba vardı ki, adeta “her şey yolunda, lütfen sorun sormayın” enerjisi havada asılı kaldı.

Ama gelin itiraf edelim:

Bir şirket sadece tek bir büyük siparişle “fuarın kazananı” olmaz.

Bu, futbol maçında sadece tek gol atan bir forvetin “ben bugün efsaneydim” demesine benziyor.

“Polemikse polemik: Bu yılın kazananı Airbus’tır.

Boeing’in kazandığını söyleyen ya rakamlardan anlamıyordur ya da anlamazlıktan geliyordur.”

Airbus hem hacimde hem çeşitlilikte hem de bölgesel yayılımda kazanmıştır.

Boeing ise sadece bir büyük müşteriden aldığı siparişle “prestij” toplamaya çalışmıştır.

Evet, Emirates’in 777-9 siparişi büyük.

Ama yetmez.

Havacılık dünyası artık şunu görüyor:

Airbus strateji yapıyor, Boeing ise kriz yönetiyor.

İkisi aynı oyun değildir.

Dubai Airshow 2025’in bize gösterdiği net bir gerçek var:

Gökyüzündeki rekabet, artık eski dengelerle yürümüyor.

Airbus ilerliyor, Boeing ise peşinden yetişmeye çalışıyor — üstelik hâlâ ayağındaki prangalardan kurtulamamışken.

Eğer Boeing bu tempoyla devam ederse, önümüzdeki yılların fuarlarında sorulacak soru şudur:

“Boeing neden geride kaldı?” değil,

“Boeing geri dönmeyi hâlâ düşünüyor mu?”

 “TEC’te Grev: Sesinizi Duymuyorlar mı, Yoksa Duymamazlıktan mı Geliyorlar?”

Bu coğrafyada bir şey hiç değişmiyor:

Geleceği, ekonomiyi, güvenliği, havacılığı ayakta tutan insanlar söz konusu olduğunda herkes sessiz; ama sıra onların hakkına gelince birden kulaklar tıkanıyor.

Ve şimdi, beton zemininde biriken yılların sıkıntısı sonunda patladı:

TEC işçileri grev kararını sadece ilan etmedi; adeta haykırdı.

Kimse şaşırmasın.

Bu grev gökten inmedi.

Bu, unutulmuş emeğin biriken öfkesinin dışa vurumu.

“Motorlara değer var, motoru tamir edenlere yok.”

Havacılık sektörü yıllardır övgüyle anlatılır. Büyük projeler, yüksek kapasiteler, rekorlar…

Ama kimse şu gerçeğe bakmıyor:

O motorları söküp takan, milimetrik hassasiyetle işleyen insanlar olmadan hiçbir sistem çalışmaz.

TEC çalışanları milyon dolarlık motorların sorumluluğunu taşırken, kendi geçimini hesaplamak için ter döküyor.

Ortadaki çelişki acı veriyor:

Yük ağır, sorumluluk büyük; karşılığı ise çok düşük.

Grev kararı: Yılların biriktiği sesin taşarak dışarı çıkması

Sendikanın “Grev!” dediği gün aslında kimse şaşırmadı.

Uzun süredir çalışanın sabrı zorlanıyordu.

Ücretler eridi, sosyal haklar yerinde saydı, hayat pahalandıkça çalışan daha da zorlandı.

Her görüşmede aynı sözler tekrarlandı:

“Şu an mümkün değil.”

“Koşullar buna izin vermiyor.”

“Bütçe kısıtlı.”

Ama nedense kazanç açıklanırken hiçbir şey kısıtlı olmadı.

Grev kararı sadece zam talebi değil;

“Artık yeter!” diyen bir toplu iradenin yansıması.

İşverenin hamlesi: Lokavt tehdidi

Grev kararının ardından işverenin atacağı adım merakla bekleniyordu.

Diyalog mu gelir?

Makûl bir teklif mi gelir?

Empati mi gösterilir?

Hayır.

Lokavt kartı çekildi.

Bu ne demek?

“Ben de kapıları kapatırım.”

“Öyle kolay konuşamazsınız.”

Son derece açık bir güç gösterisi.

Ve kaba bir özetle şu mesajı içeriyor:

“Siz kimsiniz ki karşımıza çıkıyorsunuz?”

O hangarın içine hiç girmeden, bir bakım modülünün başında saatlerce çalışmadan, motorun sorumluluğunu hissetmeden bunu söylemek kolay.

Ama gerçek orada; ayakta duran, eldivenini çıkarıp yüzündeki teri silen işçinin gözünde yazıyor.

Bu sadece TEC’in hikâyesi değil; çalışma hayatının sert fotoğrafı

TEC’te yaşananlar, çalışma hayatının uzun süredir içinde bulunduğu dengesizliğin somut bir örneği.

Sektör büyürken çalışan küçülüyor.

Operasyon hızlanırken çalışan yavaşlıyor.

Kâr artarken alın teri aynı yerde duruyor.

Eğer bir yapı büyüyorsa ama onu taşıyanların yaşamı büyümüyor, tersine daralıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir.

Bugün TEC işçileri kendi haklarının yanı sıra benzer koşullarda çalışan binlerce insan adına da konuşuyor.

Grev, havacılık için de bir yol ayrımı

Bu grev olursa bir şeyler elbette etkilenir.

Bakım süreleri uzar, operasyonlar aksar, planlamalar değişir.

Bu sadece işçilerin meselesinden ziyade

Havacılığın güvenliği ve sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilişkili.

Dolayısıyla masaya dönmek zorunlu.

Ama “masaya dönmek” demek göstermelik bir teklif sunmak değildir.

Gerçek çözüm, gerçek iyileştirme, gerçek değer vermek gerekir.

Çünkü bu sefer çalışanlar öyle bir noktaya geldi ki, kuru sözler fayda etmez.

TEC’in kapısında bugün kararlı bir duruş var

O kapıda bekleyen 430 emekçi haykırıyor:

“Biz olmazsak motor dönmez.”

Bu bir slogan değil; çıplak gerçek.

Ve şu da bir gerçek:

Motor dönmezse gökyüzü de sessizleşir.

Peki bu sessizlik daha ne kadar sürecek?

Ne zaman anlaşılacak:

Motorun değerini, onu çalıştıran alın teri belirler.

TEC’te bugün olanlar bir mücadele.

Belki ilk değil, son da olmayacak.

Ama bu kez emek öyle gür bir sesle konuşuyor ki, duymayan da duymak zorunda kalacak.

Tüm havacılara güvenli ve huzurlu bir hafta dilerim.

Exit mobile version