featured

THY'NİN PİJAMALI BEBEĞİ GELİYOR !

Severek takip ettiğimiz Türk Hava Yolları Retro Cafe ‘ nin THY uçaklarından bazılarının eski filosunda kullandığı “pijamalı” modeli ile boyaması için başlattığı kampanya olumlu sonuçlar vermeye devam ediyor. TC-JNC Kuyruk isimli A330 uçağı yeni boyasıyla yakında uçmaya başlayacaktır.Retro diye ifade edilen bu olgunun tüm uçakçılık camiası olarak yakından takip edildiği ve iyi geri dönüşler alındığı ortada.Bu boyama işlemini farklı uçaklarda da yapılması yönünde THY Retro Cafenin projelerinin devam edeceğini sayfalarından takip edebilirsiniz kendilerine bu güzel davranışlarından ötürü teşekkür ederiz.

Bir Cevap Yaz POLYANA İptal

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

12 Yorum

  1. 9 sene önce

    Zekanı geliştir, sonra eleştir!

    Cevapla
    • 9 sene önce

      Sen de biraz terbiye öğren

      Cevapla
      • 8 sene önce

        Türk-Japon ilişkileri deyince herkesin aklına ilk Ertuğrul Faciası gelir. Ama esasında Japonlar’ın Türkleri bu denli sevmesinin altında yatan çok daha güncel ve genellikle pek bilinmeyen bir başka olay var. Bu olaya geçmeden Ertuğrul Faciası neydi bir hatırlayalım isterseniz.
        Japon İmparatoru Meiji
        Japon İmparatoru Meiji
        Malum 19.yy’da gelişmiş devletler dünyanın hemen hemen tamamında kolonilere sahipti. Afrika, Amerika, Asya, Avustralya büyük devletler tarafından adeta paylaşılmış ve her biri birer pazar haline getirilmişti. İşte tam bu noktada hâlâ pazar haline getirilemeyen iki devlet kalmıştı: Çin ve Japonya. Başlarda Japonya gelişmiş devletlere karşı direnmiş ve kabuğuna çekilerek bu devletlerin ülkesinde ticaret yapmasına mümkün olduğunca karşı koymuştu. Ta ki 3 Haziran 1853 yılında ABD dört savaş gemisi eşliğinde ticaret antlaşması imzalamak için Uraga şehrine gelene dek. Bu tarihten sonra Japonya daha fazla direnemeyeceğini anlayıp başta ABD olmak üzere gelişmiş devletlere kapütülasyonlar vermeye başladı. Japonya ile gelişmiş devletler arasında birer birer dostluk antlaşmaları imzalanıyor, her geçen gün bir devlet daha Japonya’dan imtiyazlar koparıyordu. Lakin bu durum halkın nezdinde öfkeyle karşılandı ve 1863’de Yedo’daki ABD elçilik binası halk tarafından yağmalandı. Halkın bu öfkesini dindirmek için Japon İmparatoru bütün yabancıların ülkeden çıkarılmasını emretti. İngilizlerin buna cevabı ise Japon limanlarını bombalamak oldu. Japonya’nın iki seçeneği vardı. Ya kayıtsız şartsız bir teslimiyetle gelişmiş ülkelere boyun eğip bir yarı-sömürge haline gelmek ya da oyunun kuralına göre oynamak. 1867’de İmparator Meji döneminin başlamasıyla Japonya hızla dışa açılmaya ve gelşimiş ülkeler karşısında koz olarak kullanabileceği yeni müttefikler edinmeye yöneldi. İlk ve en güçlü aday o dönem Japonya ile aynı dertten muzdarip olan Osmanlı’ydı. Önce 1878’de Japon savaş gemisi Seiki, okul gemisi olarak İstanbul’u ziyaret etti. 9 sene sonra da Prens Komatsu ve eşi İstanbul’a geldiler.
        Ertuğrul Fırkateyni’nin Fotoğrafı
        Ertuğrul Fırkateyni’nin Fotoğrafı
        Aynı dönemde Osmanlı yönetimindeki Abdülhamit’in istediği fırsat ayağına gelmişti. Hemen bir iade-i ziyaret hazırlığı başladı lakin gidilecek menzil ziyadesiyle uzak ve meşakkatliydi. Yıllardır Haliç’te çürümeye bırakılmış, bir zamanlar Akdeniz’i göl yapan kudretli Osmanlı donanmasından, Devlet-i Ali Osman’a yakışır bir gemi seçilmeli ve Japonya’ya Padişahın “özel nişanı”nı götürmeliydi. Arandı, tarandı ve aslında yelkenli olarak inşa edilen ve sonradan buhar motoru eklenen Ertuğrul Fırkateyni’nde karar kılındı. Times gazetesi bu tercihi alaya alan bir başlıkla, o geminin sittin sene Japonya’ya varamayacağını varsa dahi dönemeyeceğini iddia etti. Damarımıza basılmıştı bir kere, yılların haşmetlü, devletlü imparatorluğu bir gemi yollayamayacak mıydı? 11 Nisan 1889’da yani Times gazetesi o manşeti attıktan bir hafta sonra Padişah iradesi çıktı. Gemi gidecekti ama nasıl? Bahriye Nezareti’nin açık emri vardı, imparatorluk sularından çıkılır çıkılmaz kömür kullanımı durdurulacak ve yelkenlerle seyredilecekti. Sadece limanlara girerken ve çıkarken göstermelik olarak kömür yakılarak devletin itibarı kurtarılacaktı. Ertuğrul’un niye seçildiği anlaşılmıştı ama iş işten geçmişti. Normal seyir süresi 3 ay olan yolu Ertuğrul tam 11 ayda aldı ve Japonya’ya vardı. Nişan takdim edildi, yenildi içildi ve bizimkiler müsade istedi. Japonlar ısrarcıydı. Bu havada açılırsanız, hele bu gemiyle, Allah muhafaza… Lakin Bahriye’nin kesin emri vardı. Zaten gelirken gemi sürekli arzalandığı için çok zaman kaybedilmiş ve Times gazetesine yeterince malzeme verilmişti. Şimdi Japonya’da kalınan her fazladan gün, dedikoduların artmasına yol açacaktı. İşte bu şartlar gereğince, 15 Eylül 1890’da Yokohama’dan dönüş yolculuğu başladı. Lakin daha bir gün yol alınmıştı ki, Ertuğrul kendini şiddetli bir fırtınanın ortasında buluverdi. Son bir umutla Kaşinozaki fenerine doğru yol almaya çalıştı Ertuğrul. Gemi giderek fenere yaklaşıyordu, kurtulmanın sevinci tüm gemiyi sarmıştı. Ta ki, sis aralanıp da fenerin önündeki kayalıklar görünene dek. Fırtınadan sıyrılmak için son hız fenere yol alan Ertuğrul’un manevra şansı da kalmamıştı. Sonrası malum, 600 kişilik mürettebattan sadece 60’ı sağ kurtulabildi.
        Türkiye’nin Savaş İlanı
        Türkiye’nin Savaş İlanı
        Bu büyük facia iki devleti birbirine daha da yaklaştırdı ama 23 Ağustos 1914’de Japonya, Almanya’ya savaş ilan ederek Osmanlı karşısında I.Dünya Savaşı’na katılınca tüm bu dostane hava birden bozuldu. Savaştan sonra, Türkiye ile yeniden sıcak ilişkiler kurulmaya çalışılsa da II.Dünya Savaşı’nın son günlerinde, 23 Nisan 1945’de Türkiye’nin Japonya’ya savaş ilan etmesiyle ipler tamamen koptu. Aslında bu göstermelik bir ilandı ve o dönemin koşullarında Türkiye’nin pek fazla seçeneği de yoktu ama Japonlar nezdinde bu olay yıllarca unutulmadı, ta ki 1985 yılına dek.
        tahran
        O günlerden bir gazete küpürü
        İran-Irak savaşının tüm şiddetiyle sürdüğü günlerde, Saddam Hüseyin 18 Mart 1985’de bir gün sonra İran’a hava saldırısı başlatacağını ve İran hava sahasını kullanan sivil uçakların da vurulacağını açıklar. Ülkedeki yabancılar apar topar ülkeyi terk etmeye başlar. Ancak 215 Japon bilet bulamadıkları için havalimanında mahsur kalır. Tüm havayolu firmaları kendi yolcularına öncelik tanımakta ve Japonlar’ı almamaktadır. Ee bu Japonlar’ın uçak firması yok mu diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Tüm Japon firmaları Irak ve İran’dan garanti gelmediği sürece uçuş yapmayacaklarını deklare eder. İşte tam bu noktada İran’da bulunan dönemin Japon Büyükelçisi Yutaka Nomura, yine dönemin Türk Büyükelçisi İsmet Birsel’le görüşerek Türkiye’den yardım ister. Birsel konuyu Özal’a açar lakin çok riskli olduğu gerekçesiyle isteği reddedilir. Fakar Özal’ın eski bir dostu olan ve o dönem İtochu firmasının Türkiye şubesinde çalışan Takaşi Morinaga da Özal’dan rica da bulunur. Bunun üzerine eski bir savaş pilotu olan Ali Özdemir kurtarma operasyonuna kaptan pilot olarak atanır. Günün ilk ışıklarıyla yola çıkan uçak, Tahran Havalimanı’nın kapatıldığı bilgisini alarak dönüşe geçer. Yeniden bir haber gelir, ve pistin açıldığı bildirilir. Saatler hızla tükenmektedir. Uçak, Saddam’ın bildirdiği bombalama vaktine 3 saat kala Tahran’a iner. 15 dakika içinde 215 Japonu alır ve kalkar. 5 Şubat 2004 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bir yazı da Ali ÖZDEMİR, henüz belirlenen vakit gelmemesine rağmen Saddam’ın bombardımanı başlattığını ve uçağın 5 metre yakınından geçen bir uçaksavar füzesini gözleriyle gördüğünü belirtir. Türkiye sınırına girdikten sonra pilotun “Welcome to Turkey” anonsu tüm uçağı sevinç çığlıklarına boğar.
        İşte sanılanın aksine Türk-Japon dostluğunu günümüzdeki seviyeye ulaşmasını sağlayan olay bundan 125 sene evvel yaşanan Ertuğrul Faciası değil, 1985 yılındaki Türkiye’nin kurtarma operasyonudur. Burdan bir dipnot, 1 Şubat 2015 itibariyle IŞİD elinde tuttuğu ikinci Japon rehineyi de öldürdü ve Türkiye’nin çabaları bu kez sonuçsuz kaldı.
        NOT: 1985 yılındaki kurtarma operasyonunu anlatan Japon TV kanalı tarafından çekilen belgeselin görüntülerine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
        http://www.veoh.com/watch/v19777669cNcAsYjn?h1=ProjectX+135+Evacuation+from+Tehran+by+Turkish+Airlines.

        Cevapla
  2. 9 sene önce

    Sen kimsin, adını soyadını yazmadan klavye cambazlığına soyunup provokatörlük yapıyorsun burada? Eleştiriye konu olan yorumda, Osmanlı döneminden, Japonya açıklarında batan Ertuğrul Firkateyninden, Kushimoto’dan bahsedilmiyor. “Bu işin asıl sebebi Türkiye – Japonya ilişkileri açısından önemli olan 1985 yılında THY tarafından DC-10 uçağı ile Tahran’da mahsur kalan Japonların tahliye edilmesinin 30ncu yıldönümü olmasıdır.” deniyor ve ne alakası var şeklindeki eleştiri de bu ayrıntıya yönelik olarak yapılıyor. Okumadan, anlamadan durumdan vazife çıkarıp sataşma hemen. “Saçma” kelimesi hangi yorumun içinde geçiyor söyle bana?

    Cevapla
    • 9 sene önce

      Asıl provokatör sensin. Eleştiri yapan eleştirilmeye hazır olmalı.

      Cevapla
  3. 9 sene önce

    Bu olayın başka bir boyutu var. Osmanlı döneminde Japonya Kushimoto açıklarında batan Ertuğrul Fırkateyni olayı sonrasında Türk – Japon ilişkilerinde yakınlaşma olmuştu. Yıllar sonra 1985’te Tahran’dan Japonların tahliyesi ilişkileri daha da pekiştirmişti. Japonlar hiç bir zaman bu olayı unutmamışlardır. THY’nin yeni boyadığı uçağa ayrıca Kushimoto ismi yazılmıştır. Yoruma saçma diyeceğinize önce tarih araştırın bre gafiller.

    Cevapla
  4. 9 sene önce

    olayın gerçeğini nereden öğrenebiliriz detaylıca japonların kurtarılma hikayesini merak ettim

    Cevapla
  5. 9 sene önce

    Kendisini tedavi eden bir doktora bu iyiliğinden ötürü benim bildiğim hastası teşekkür eder. Doktor hastasına, iyi ki geldiniz sizi iyi ettim teşekkür ederim demez. Söylediğiniz şey bununla aynı manada. Her şeyden önce böyle bir yaklaşım devletlerarası diplomasideki protokol kurallarına aykırıdır ve Türkiye’yi küçük düşürür. Bu vecibeyi yerine getirmesi gereken taraf THY (Türkiye) değildir. Bu sizin hayaliniz olsa gerek. Hadise söylendiği şekilde Türkiye – Japonya ilişkileri açısından önemliyse, İran – Irak savaşı sırasında Türkiye THY’ye ait DC-10’u gönderip 215 Japon vatandaşının hayatını kurtarmış ve Japonlara çok büyük bir iyilikte bulunmuştur. Bu itibarla, olayın yıl dönümünü hatırlayıp kutlamak ve böyle bir ahde vefada bulunmak bize düşmez. Bunun için de THY böyle bir gerekçeden ötürü uçak boyayıp kutlama yapmaz. Akıla ve mantığa sığan bir şey değil bu söylediğiniz şey. Retro-Jet uçağının boyanmasıyla alakalı başka bir gerekçe ve şekil aranıyorsa onu bilemem tabi.

    Cevapla
  6. 9 sene önce

    Bahsedilen kurtarma operasyonu 15 Mart 1985 tarihinde gerçekleştirildi. 30’ncu yıl dönümü dediğiniz 15 Mart 2015 tarihinin üzerinden 7 ay geçmiş, neyin yıl dönümü?

    Cevapla
  7. Tahran’da mahsur kalan Japonların tahliye edilmesinin 30ncu yıldönümüyle boyanan A330 Retro-Jet uçağının ne alakası var? O hadisede Japonları tahliye edip kurtaran biziz. Böyle bir yıl dönümü kutlanacaksa her şeyden evvel bunu bizim değil, onların hatırlaması ve bu jesti de onların bize yapması gerekir filolarındaki bir uçağı pijama THY renklerinde boyayıp Türkiye’ye göndererek. THY’nin böyle bir mantıksızlığa imza atarak kendini komik duruma düşüreceğini hiç sanmıyorum.

    Cevapla
    • 9 sene önce

      japonlar gereğini yapıyor kardeşim yakında ertuğrul filmiyle izleyeceksin… bu uçağın o filmde kullanılması yüksek olasılık. ne alakası var ne alakası var deyip hep bi muhalefet olma

      Cevapla
  8. Bu işin asıl sebebi Türkiye – Japonya ilişkileri açısından önemli olan 1985 yılında THY tarafından DC-10 uçağı ile Tahran’da mahsur kalan Japonların tahliye edilmesinin 30ncu yıldönümü olmasıdır. Boyanan uçak Japonya’ya uçacak olması nedeniyle uzun menzilli olması gerekiyordu.

    Cevapla