TAKVİMDEN BİR YAPRAK- NERELERDEN NEREYE GELİNDİ-GÜNDOĞMADAN NELER DOĞAR…

İ.SAFA

Sektör çok durgun ve Pandemi süreci artarak devam ediyor. Bu nedenle yarınların ne getireceği bilinemiyor. Bu durgunluk yerini dedikodulara bırakmış.  Hava-İş ve Özçelik İş ile protokoller imzalanmış olmasına rağmen hala THY’nin %10 kesinti yapacağı iddiaları birçok kişinin ağzında. Yapılan protokollerden sonra bir daha kesinti yapılacağına dair hiçbir bilgi alamasam da yapılacağını hiç düşünmüyorum.

Bu hafta ne yazayım diye düşünürken, sektördeki durgunluğu ve kayda değer bir haber olmamasını fırsat bilip tekrar eskilere dönüp bilhassa THY/Teknik çalışanlarının geçmişte nasıl güzel günler geçirdiklerini yazmak istedim. Sıkılmadan okumanızı tavsiye ederim.

Değerli Teknik A.Ş çalışanları;  1987 yılında THY Teknikte çalışır ve UTED başkanlığını sürdürürken özel hava yolları pıtrak misali kurulmaya başladı. Hatırladığım kadarı ile İstanbul Havayolları, Noble Air, Toros Air, Green Air, Tur Avrupa ve daha niceleri…

O zamanlar bu açılan özel sektör havayolları, mutlak ihtiyaçları olan lisanslı teknisyen ihtiyacını sadece THY’den sağlamak durumunda idi. Çünkü yazdığım tarihlerde THY’den başka havayolu yoktu ve ülkemizdeki lisanslı teknisyenlerin tamamı THY personeli idi. Hal böyle olunca yeni kurulan havayolları lisanslı ve yetkili teknisyeni nereden bulacaktı?

İşte bu nedenle özel havayolları, lisanslı teknisyen avına çıktılar.  THY’nin kapısına dayandılar. Lisanslı teknisyenlere inanılmaz astronomik rakamlar teklif ediliyor, hatta THY’den alamayacakları kıdem tazminatını da ödemeyi kabul ediyorlardı. Bir nevi transfer ücreti ödüyorlardı.

12 Eylül 1980’de askeri darbe hükümetin başkanı Org. Kenan Evren’in “Hilton’da bir şef garson genelkurmay başkanından fazla maaş alıyor, bu kabul edilemez” diyerek işçilerin toplu iş sözleşmelerine balta vurmuş ve teknisyenlerin de maaşları kuşa benzetilmişti. İşte bu nedenle özel havayolları THY’nin lisanslı teknisyenlerine gerçekte hak ettikleri bir maaş teklif ediyorlar ve bu teklif bize astronomik geliyordu.

Zavallı ben 1986 yılında UTED başkanı olmuşken karsıma çok büyük sorun çıktı. Toplu iş sözleşmemizden beklediğimiz iyileştirmenin yetersiz kalması ve sendikanın duyarsızlığı nedeniyle üyelerden inanılmaz baskı yapılıyordu.  Bu arada ben de lisanslıyım ve bana da Asil Nadir’in şirketi Noble Air den böyle bir teklif geldi. Gidemiyorum. Çünkü UTED’e yeni başkan olmuşum ve üyeleri bu zor durumda terk etmek yakışmaz olarak düşünüyorum.

Muhtelif nedenlerle özel şirketlere kaçamayan UTED üyeleri, Sefa başkan ne olacak halimiz demeye başladılar. Devamlı olarak THY’deki lisanslı teknisyenlerin çok düşük kalan maaşları için beni dolduruyorlar… Bir şeyler yapmalısın diyorlar. Tamam, da, UTED yönetiminden bile özel şirketlere gidenler var. Şaşırdım kaldım…
THY yönetimi de şaşkın, tazminatını bile almadan istifa eden bir dolu lisanslı teknisyenlerin gidişini seyrediyor ve lisanslı teknisyen sıkıntısı çekiliyordu

İşte o arada Merhum Turgut Özal başbakan ve Roma’ya uçacak. (Hafızam beni yanıltmıyorsa THY’nin tarifeli seferiydi diye hatırlıyorum) Uçuş görevine teknisyen de gidecek. Bu uçuşa bir başka arkadaşımız uygun görülmüş. Atölye çalkalanıyor. Sefa Başkan Turgut Özal ile sen git sorunumuzu anlat… diye baskı yapmaktalar.

Uted üyesi arkadaşlar uçuşa gidecek görevli arkadaşımızı ikna ettiler ve uçuş görevini bana verdirdiler. Görevim rahmetli Özal’a THY’deki lisanslı teknisyenlerin durumunu anlatmak. Kısaca sendikanın yapması gerekeni bana yaptırma isteği.

Biz o zamanlar görevli olduğumuz uçağın kokpitinde uçardık. Pilot arkadaşlar beni görünce hoş geldin şampiyon(*) dediler ve uçuş başladı. Ben bir ara pilot arkadaşlara “ben Özal’ın yanına gidiyorum deyince şaşırdılar “gitme sakın, oraya girmek yasak” filan dedilerse de Kokpit’ten çıktım. Özal ve bakanları perde ile ayrılmış bir bölümde oturuyorlar. Perdeyi araladım ve Turgut Özal’ın tek başına oturduğunu görünce içeriye girdim.

Turgut Özal ile göz göze geldik. Gülümseyerek nasılsınız efendim dedim. Turgut Bey ooo lövyeyi bırakmışsınız dedi.  Efendim ben pilot değilim teknik elemanım diyerek neden onlarla birlikte görev yaptığımı anlattım. Ayrıca Uçak teknisyenlerinin dernek başkanıyım dedim.

Otursana dedi… Yanındaki koltuğa oturdum ve başladım sorunlarımızı anlatmaya… Bir ara bana, “Sefa Bey bizim uçağa da siz mi bakıyorsunuz” dedi. “Evet, efendim, sizin uçağa da biz bakıyoruz” dedim. (o zaman ki VIP uçak Gulfstream TC-ATA uçağı idi diye hatırlıyorum)

“Şimdi bu anlattığınıza göre bizim uçak da tehlikede mi?  Diye soru yöneltti.
Şimdilik teknisyenleriniz var ama yarın onlar da özel sektöre gidebilir diye cevap verdim.

Hemen arkasına döndü ve Veysel buraya gelsene dedi. (Ulaştırma bakanı Rahmetli Veysel Atasoy) Veysel bey geldi ve Özal ona dönüp, “Bak Sefa bey neler anlatıyor not al ve döndüğümüzde hatırlat” dedi. Veysel Atasoy la birlikte bir saate yakın sohbet ettik ve devamlı not aldı) Neyse uzatmayayım sonunda İstanbul’a döndük. Arkadaşlar etrafımız sardı ve Sefa Bey ne yaptın. Sayın Özal ile görüşebildin mi?  diye sorgulama başladı. Hepsini anlattım ve bakan bey gerekirse beni çağıracak dedim.

Veysel Bey beni çağırmadı ama bu sefer beni çağıran THY genel müdür yardımcısı Mehmet Kutlu oldu. THY’nin genel müdürlüğü o zaman Harbiye’de idi. Atladım arabaya THY Genel müdürlüğüne gittim. Mehmet Kutlu’nun makamına geldiğimde Hava-İş başkanı İbrahim Öztürk de kapıda bekliyordu. Bana bakarak suratı bir karış hoş geldin dedi ve birlikte beklemeye başladık. ( Malum, toplu iş sözleşmesi dışında iyileştirme veya kısıtlama yapılacaksa sendikanın onayı şarttır)

Mehmet beyin sekreteri içeriye çağrıldı ve dönüşünde “Sefa Bey, Mehmet Bey ilk sizle görüşecek, buyurun” dedi. Kapısını çaldım ve içeri girdim. “Otur” dedi… Makam masasının önünde koltuğa oturdum ve Mehmet Beyle samimi bir sohbet başladı. Özal’dan bahsederek bu ne cesaret Sefa Bey bizden izinsiz görüşme yapmış ve bizim soruna çare bulamadığımızı başbakana iletmişsin. Deyince sorunlarımızı bir kere de ona anlattım.

Sohbet bitince, Mehmet Kutlu bey ayağa kalktı ve bir karton üzerinde önceden hazırlanmış bizim kadrolarımızı ve yeni ücret skalalarını gösterdi. Nasıl beğendin mi? dedi. “Hepinize ortalama %148 oranında zam yaptık” demez mi… Hemen benim kadromun karşılığındaki rakama bir baktım, doğru inanılmaz bir rakam 1 Nisan şakası gibi… Heyecandan bacaklarım titremeye başladı. Bir an önce THY Tekniğe gidip müjde vermek istiyordum. THY Tarihinde böyle bir iyileştirme görülmemişti )

Mehmet Bey “tamam mı yeterli mi” diye sorunca “fazlasıyla efendim teşekkür ederiz” dedim. Tamam, gidebilirsin dedi ve odadan çıktığımda Hava-İş başkanı İbrahim Öztürk ile göz göze geldik. Suratı asıl olarak, Mutlu oldunuz mu dedi. Evet, İbrahim Bey diye cevapladım.

Sonrasını bilemiyorum. İçerde ne konuşuldu hiç bilgi alamadım. Sonra öğrendik ki;  İbrahim bey, Toplu Sözleşme dışı aldığımız %148 i kabul etmek için diğer çalışanlara da %25 zam istemiş. Aksi takdirde lisanslı teknisyenlere uygulamayı planladığınız o skalayı imzalamam demiş.
Bu nedenle lisanslı teknisyenlerin dışındaki THY’nin diğer çalışanları da %25 zam almışlardı. (Tabii ki ben UTED başkanı sıfatımla görüşmeler yaparken diğer meslek gruplarının sözcülüğünü yapamazdım. Çünkü UTED sadece uçak teknisyenlerinin üye olabildiği bir dernekti. Sendika ise tüm toplumu kucaklamak durumundadır.

Neyse uzatmayalım. Tekniğe geldiğimde kapıda alkışlarla karşılandım.  Mehmet Kutlu beyin teklifini daha ben yoldayken duymuşlardı.  Bu %148 düzeltme zam mı ile çark terse döndü ve özel havayollarına giden arkadaşlarımızın bazıları THY’ye geri dönmek istedilerse de yönetim onlara kızgın olduğundan hiçbirini geri almadı. Bu %148 zamla özel havayollarının lisanslı teknisyenlere verdiği ücreti fazlasıyla geçmiştik.

Bunları neden yazdım dersiniz? Hem tarihe bir not düşmek ve hem de geçen haftalarda ki köşe yazımda “bu maç bitti yenisine bakalım” ifademde bu gibi durumların her an olabileceğini ve mücadele edilirse her şeyin mümkün olabileceğini sizlere anlatmak içindir. THY yönetim kurulu 4Eylül 1987 yılında ki yönetim kurulu toplantısında bu ekstra iyileştirmeyi imzalamıştı.  Tabii ki Hava-İş de imzaladı. Hava-İş sendikasında arşiv diye bir bölüm varsa, tarihini yazdığım bu iyileştirmeyi okusunlar ve feyz alsınlar.
Bu nedenle siz çalışanlara tavsiyem öncelikle güçlü bir dernek yapılanması içinde örgütlenmeniz, sonra da sendikayı bu örgütlenme ile denetleyip yönlendirmeniz olacaktır.

(*)

Yukarıda pilotların bana şampiyon demesini de anlatmadan geçemeyeceğim.  1986 yılında UTED başkanı iken A310 kursuna yollandım. Kurs Amsterdam’daydı. THY den benimle birlikte kursa katılan arkadaşlarım, şehirde dolaşırlarken Avrupa Bilek Güreşi şampiyonası yazan bir dolu afiş görmüşler ve bunların içinden “Bıdık Atilla” dediğimiz Atilla Gündüz THY’de ve özel olarak oturdukları semtlerden getirdikleri herkesi yendiğimi bildiğinden, “hah şimdi buraya katıl da boyunun ölçüsünü al” diye düşünerek beni o yarışmaya yazdırmış.  (Benim haberim yok tabi)

Kursa geldiğimde sınıftaki herkes gülüyor. Hadi bakalım boyunun ölçüsünü al bize hava atma falan diyorlar. Ne oldu ya dediğimde Bıdık Atilla beni yarışmaya yazdırdığını anlattı. Sınıf kahkahalarla gülüyor herkes iyi yapmışsın Atilla diyorlar. 

Şaşırdım kaldım. Evet, çocukluğumdan itibaren arkadaşlarla yaptığım bilek güreşlerinde hepsini yenerdim. THY’de de aynı. Neyse uzatmayayım. Bir Türkün de yarışmaya gireceğini duyan Amsterdam da yaşayan Türk işçileri yarışmanın yapılacağı salonda alkışlarla beni karşıladılar. Müthiş bir destek var. Elim ayağım titriyordu. Bizim Airbus A310 sınıfı da eksiksiz orada.  Ekip başımız Sertaç Haybat        ( Mehmet Nane’den önceki Pegasus genel müdürü) da orada… Tabii ki bıdık Atilla da benim yenilmemi seyretmek için yerini almış.

Salon tıklım tıklım. Tüm yarışmacıların yanlarında NİVEA firmasının masör kızları kollarımı ovuşturuyorlar. NIVEA reklam yapıyor anlayacağınız. Neyse yarışma başladı ve ben karsıma kimi çıkardılarsa hepsini devirerek birinci oldum. Amsterdam da Türklerin işlettiği restoranlar, dönerciler, barlar hepsi bana bedava. Hatta cafelerden birinin adı hiç unutmam NEWYORK cafe idi. Sahibi Türk. Üstünde Newyork Cafe yazan tisortu giyip resim çektirmem için bana çok cazip teklif yaptı ve kabul ettim. Gazetelerde boy, boy resimler. Newyork Cafe tişörtü üstümdeyken… THY SKYLIFE bile Türk teknisyeni Avrupa Şampiyonu oldu diye resmimi basmıştı.

Neyse biz yine kursumuza döndük artık İstanbul’a dönüş vakti geldi.  Birkaç günümüz var.  Kurs devam ederken kapı çalındı ve kapıda bir Hollandalı Sertaç beyle konuşuyor.  Kurs gördüğümüz havalanında bir arkadaşları yarışmaya katılamamış ve benim yarışmayı kazandığımı duyunca benle bilek güreşi yapmak istiyormuş. Sertaç Bey bana isteği iletti ve bende neden olmasın buyursun gelsin dedim.

Kapıdan bir adam girdi ki inanılmaz biri. Havalimanında ona forklift diyorlarmış. Bu arkadaş, eski uçak lastiklerini elle tutup istif edermiş. 190 cm nin üstünde boy ve elleri benim iki elim kadar çok iri bir azman… Yenilirsem yine bizim arkadaşlar makara yapacak. Ne yapayım arkadaşlar illa da yap diyor. Peki dedim. Masaya geçtik ve ilk yüklenmemizde masa kırıldı. Yeni bir masaya geçtik ve çok ama çok zorlanmama rağmen yenebildim. Karizmayı çizdirmedim:)  Bıdık Atilla’yı mutlu etmedim.

Yazı çok uzadı bir ara bu yarışmanın sonunda beni dünya şampiyonası için LAS VEGAS’ a gitmem için THY Genel müdürü Yılmaz Oral paşadan 15 gün izin almamı ve orada Sylwester Stallone ile Over The Top filminde yer aldığım anılarımı da yazarım.

Exit mobile version