featured

VİCDAN İLE CÜZDAN ARASINDA KALMAK

15 Mayıs günü başlayacağı resmen belli olan THY’deki grev uygulamasına çok kısa da olsa, öncelikle değinmeden geçemeyeceğim. Greve karşı lokavt ilan edilmeyeceğini ve Bakanlar Kurulunun, grev ertelenmesi için devreye girmeyeceğini iddia ettiğim gibi, ben hala bu grevin olabileceğini sanmıyorum. Bu düşüncemi son dakikaya kadar koruyacağımı ve kazananı olamayacak bu restleşmenin, gerçekleşmesi durumunda, her iki tarafın ve tabii ki çalışanların da, uzun süreçte çok zararlı çıkacağını düşündüğümü belirtmek istiyorum.
Çünkü; THY ile Hava-İş Sendikası arasında gerçekleşmesi olası grev de; bir tür” Vicdan ile Cüzdan” arasındaki ilişkiye bir örnek oluşturuyor.
Mehmet Uygun isimli bir Yargıtay Başkanımızın,1998 yılı adli yıl açılış törenindeki konuşmasında söylediği;“vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışan hâkimin, kararının tam ve sağlıklı olacağını düşünmek, insan aklına ters düşer” sözleri, o senelerde çok tartışılmıştı.
2006 yılında vefat eden Mehmet Uygun’un bu sözlerinin hala kulaklarımda çınladığını söylersem, yalan olmaz. Geçenlerde, Isparta kazası ile ilgili bilirkişi raporunu ve nerdeyse çıkmaza giren bu davayı irdelerken, bir yorumcunun; “pilot, pilotluğunu bilseydi de, o arızalı uçağı almasaydı!” sözleri, beni bir anda vicdanla cüzdan arasındaki bağlantıya yönlendirdi.
 Bu haftaki yazı konum; insanların genelde en çok zorlandığı konu olan; “Vicdanla-Cüzdan” arasında kalmanın, havacılık sektörümüze uyarlanması olacak…
Tüm çalışanlar; yaptıkları işin karşılığı olan ücretlerini, günün yaşam koşullarına uygun olarak almak için çaba gösterirler. Her ne kadar içinde yaşadığımız kapitalist düzende, adilane bir dağıtım söz konusu değilse de, ülkemizin, hatta dünyanın her yerinde, bugünkü koşullarda, iş bulabilmenin yanı sıra, işte kalabilmek bile şans… Bu şansın gittikçe azalması, vicdanla cüzdan arasındaki bağlantıda, ne yazık ki, cüzdan lehine gelişmeler yaşanmasına neden oluyor.
Konuya bu mantıkla baktığınızda, meslek etiği ve vicdanının, bu uçuşta o pilotun o uçağı almamasını gerektiriyorken, bu pilot o uçağı neden aldı? Almasa ne olurdu? Patron veya genel müdür baskısı olmuş mudur? Patron ve genel müdür baskısına siz olsaydınız ne yanıt verirdiniz? Hayatınızda hiç kural dışında iş yapmadınız mı? diyerek, sizleri empati yapmaya davet ediyorum.
Bu konu ile ilgili birkaç örnek vermek istiyorum; Ali Arıduru zamanında, SHGM’ye çağrılan, THY’den Temel Kotil ve kalite departmanı yetkilileri, neden sorgulanmışlardı? Yapılmamış bir AD’yi, yapılmış gibi göstermek, ya da AD’nin yapılması gereken zaman diliminin dışına çıkılması ile bu pilotun o uçağı arızalarını bile bile alması arasında ne fark var?
Bu yanlışları bilerek yapan kişiler neyin hesabını yapmışlardır? Vicdan; kuralların kesinlikle yerine getirilmesini emrederken, mutlaka yapılması gereken AD uygulamasını; eski tarihte (yapılması gereken zamanda) yapmış gibi gösterip yapılmaması, sonra SHGM’ye yakalanılıp ceza alınması, sanırım hala belleklerinizdedir. Isparta kazasındaki kaptanın; uçaktaki arızaları bile bile uçması ile bu AD atlanılması, konusu arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü; her ikisi de uçuş emniyetini bozar.
Bunların yanı sıra;
Hala büyük bakımlarda, lisanslı eleman eksikliğini, masa başında imza attırtarak gidermeye çalışan bakım kuruluşlarımız yok mu? Bu örnekleri o kadar çok verebilirim ki, sayfalar dolar…
Isparta kazasında; Vicdan ile Cüzdan arasındaki bağlantı da etkin olmuş ve görevlendirilmiş kaptan, cüzdanetkisinde kalarak, alınmayacak uçağı almak zorunda kalmıştır.
Evet… Havacılıkta her meslek mensubu, yaptığı işin sorumluluğunu taşımalı. Bu; pilot olur, teknisyen olur, dispeç olur, hava trafik kontrolörü olur. Olur, da olur… Hiç şüphesizdir ki; meslek etiğine uygun davranmak, işin en ideal boyutudur.
Burada önemli olan; çalışan kişinin, şefin, müdürün, genel müdürün, patronun, etkisi altında kalmadan, meslek etiğini koruyup- koruyamama, uçuş emniyetinin en önemli kırılma noktası olmasıdır.
“Emir demiri keser” mantığı ile çalışma hayatımızı sürdürürken, terfi, görev, uçuş ve atamaların üst amirinin iki dudağının arasına sıkıştırıldığı, yönetimlerin liyakatten çok, sadakat beklentilerinin olduğu bir ortamda; sen neyi, kime, nasıl şikâyet edeceksin?
Çalışanlardan, meslek etiğine uygun davranışlar sergilemesi istenirken, cüzdanlarının da nasıl korunacağı konusunda ikna edilmelidir.
Nasıl mı?
SHGM’nin tek başına sektörde olan biteni anlayabilecek ve onları izleyebilecek yeterli kadrosu yok. Onlar, bu konudaki zayıflığı, havacılık kültürünün eksikliğine bağlıyorlar ve uçuş emniyetini dolaysız veya dolaylı etkileyebilecek konuların kendilerine, SHGM sitesinde verilen link üzerinden şikâyet edilmesini istiyorlar.
Bu konudaki samimiyetlerinden şüphe duymuyorum. Ancak, Pilotların çalıştayında, karşılıklı olarak görüşme imkânı bulduğum SHGM’nin Genel Müdür Yardımcısı, Fatih Olcay ile bu konuda yaptığımız görüşmede, raporlayan kişinin kimlik bilgilerinin deşifre edilmeyeceği konusunda kararlı olduklarını söylemelerine rağmen, ben hala bu güven konusunun lafla değil, zaman içinde ancak kazanılabileceğinde direndim.
Aslına bakacak olursanız; SHGM, raporlama yoluyla öğreneceği kural dışı davranışlara, hemen yönetsel ve parasal cezalar yağdırmak yerine, otorite olarak; samimi, yol gösterici davranıp, kök sebep saptaması yaparak, kural dışı davranışların yinelenmesini önlemeye yönelik, yardımcı olma yolunu seçmelidir diye düşünüyorum.
Cezanın sanıldığı gibi;  uygulamada caydırıcı olup, yararlı sonuçlar verdiği pek görülmemiştir. Örneğin, astronomik cezalara rağmen, hala içkili araç kullanıldığı, cep telefonu ile konuşulduğu, kemer bağlamadan seyahat edildiği, kırmızı ışıkta geçildiğini hemen hemen her gün gözlemlemekteyiz.
Unutmamak gerekir ki, önceki dönemde SHGM fırtına gibi esmiş, bir sürü yöneticinin Form-4’ünü iptal etmişti.
SHGM’nin eski yönetiminin bu sert tutumu bile, kural dışı davranışları önleyememişti.
Sonuç olarak; SHGM’nin bu raporlama sistemi çok güzel olmakla birlikte, bizim insanımızın cüzdan (işyeriyle problem yaşamak) korkusunu giderecek boyutta güven verici değil.  Umarım, bu sistemin zaman içinde güven sendromu giderilip, çalışmaya başladığında, SHGM yöneticileri havacılığımızın gerçek boyutunu, sorunlarını ve uygulanan illegal işlemleri anlayıp, küçük dillerini yutacaklardır.
Sektörün illegal uygulamalarını, çalışanlar kadar kimse bilemez. Çalışanlara yeterli güveni garanti eden ve şikâyet edenin, ilerde şirketinin cazai yaptırımlarıyla karşılaşmayacağına onları inandıran bir otorite, denetim kadrosuna binlerce ücretsiz denetçi almış gibi olacaktır.
Bu uygulamanın yanı sıra havayolları ve MRO (bakım merkezi)’ ların, kalite müdürlerini veya şirketin büyüklüğüne göre başkanlarını, idari yönden SHGM’ye bağlamak gerekli.
Mevcut durumda, şirketten maaşını alan kalite müdürü kendi şirketindeki olabilecek bir illegal uygulamayı SHGM’ye bildiremez. Görüldüğü gibi, yine karşımıza <vicdan mı-cüzdan mı> konusu çıkıyor ve ne yazık ki cüzdan kazanıyor.
Havayolu veya MRO şirketleri, kalite müdürünün tabii ki maaşını verecek. Ancak siz kalite güvence müdürlüğü veya başkanlığını idari yönden SHGM’ye bağlayıp; “benim olurum alınmadan görev değişikliği yapamazsınız” dediğinizde, cüzdanı garantiye alan müdürün, vicdanının, yani, görevinin gereğini yapabilme olanağı artacaktır.
Aksi takirde, Kalite müdüründen mensup olduğu şirketin iç denetimini sağlayıp yanlışların düzeltimesi için ilgili birimlere rapor tutup, yanlışın üstüne gitmelerini istediğinizde birde bakarsınız ki kalite departmanı kendi amiri ile karşı karşıya kalmış. İşte o zaman kendi içinizde iç savaş başlar ve  Vicdan la Cüzdanınız arasında müthiş bir kavga oluşur. Kazanan ki mi olur? Tabii ki Cüzdan. 
3. HAVALİMANI YAPIMINA FARKLI BİR BAKIŞ; 
Bu ihaleyi yazmayan kalmadı. Canlı yayınla tüm Türkiye izledi. Size neyi anlatabilirim ki?
Bu tür büyüklükte ki ihalelerin, her ne kadar şeffaf yapıldığı söylense de kuşkucu yapım gereği her işte bir muzurluk ararım:) Bu nedenle bu tarihi ihaleye başka bir çerceveden bakmak gereği duydum.
Bu ihale düşüncesinin, hükümetin uzun vadeli bir planının parçası olduğunu ve bir iki yılda verilmiş bir karar olmadığı belli.
KDV si ile 26 milyar Euro ları bulan bu ihalede Hükümetin devrede olmadığını söyleyebilen biri sizce var mıdır?
Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın malum suçlamayla hapise atılması ve ilk genel kurulda Fenerbahçe yönetiminden iş adamları olan ve devlet ihaleleri kovalayan Ali Koç- Nihat Özdemir ve Serhat Çeçen (IC Fraport) in ayrılışı sadece bir tesadüften ibaret midir? Ali Koç un bu ayrılıktan sonra köprü ve yol ihalesini alması ancak daha sonra istenilen, yerli araba işine girmeyince ihalenin iptal edilmesi sizin gibi benimde medyadan takip ettğim ilginç konular.
Yine; MNG holdingin patronu Mehmet Nazif Günal’ın MNG hangarını THY’ye ne bedelle olduğu henüz bilinmeyen bir rakama devretmek zorunda kalışı sizce tesadüf müdür?
AHL uçuşlara kapatılacak dendiğinde, MNG 60-70 Milyon dolarlık hangar yatırımını kime ve nasıl satabilirdi ki… THY baştan bu konuya sıcak bakmaz ve sadece 3-4 seneliğine kiralamayı düşünürken birden kafalarına saksımı düştü ki bir gün içinde satın alıvermeye karar verdiler.
Tabii ki Mehmet Nazif gibi büyük çapta bir iş adamı bu hangar yatırumını,şüphesiz mevcut iktidarla konuşarak yapmıştır. AHL’deki hangarın borcu bile bitmeden siz AHL’yi uçuşa kapatacağım derseniz, bu iş adamınında zararını bir şekilde tolore etmek zorunda kalırsınız.. Sonuçta çare bulundu ve işte ihaleyi kazanan grubun içindeler.
Şimdide Havalimanı ihalesini alan beşli konsorsiyuma bakalım;  Limak-Kolin-Cengiz inşaat üçlüsü birlikte bir çok kez birlikte iş yapan kanka firmalar. Bu üçlünün yanına gelen Kalyon ise AKP’nin kuruluş aşamasında partiye maddi-manevi desteği olan bir gruptur. Buraya birde Nazif Günal lı Mapa yı (MNG’yi)soktuğunda oldu işte beşli konsorsiyum. Bu ihaleyi Limak-Kolin-Cengiz grupları altından kalkamazmıydı?
Bu konsorsiyumun beş bacağı olduğuna göre kanka şirketler dışında kalan Mapa ve Kalyon inşaatı, bu gruba girmeleri için birilerimi tavsiyede bulunmuştur dersiniz?
Sonuç olarak; Bu ihalenin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor ve bu beşliyi kutluyorum.
Ancak, bu ihalede aklımı kurcalayan bir başka konu, ihalenin Euro bazlı yapılması oldu. Fransa Euro ile Amerika USD ile İngiltere sterlin ile ihale yaparken bizim gibi TL’nin itibarının uluslararası bir para olmasını(!) hedefleyen bir hükümette TL’nin adının bile anılmamasına anlam veremedim. Bir başka bakışla, neden dünya para birimi haline gelen USD değil de Euro diyeniniz de çıkacaktır. Yarın hemen milyar dolarlarımı Euro’ya çevireyim bari:)  
NOT/ Teknik konularda yazmamamı eleştiren arkadaşlarıma www.sefainan.com isimli kişisel bloğumdaki haberler bölümüne bakmalarını öneriyorum. Türkiye’de hiçbir yerde yayınlanmamış olan bir dolu teknik haberler var. Buradaki köşemde her konuya yer veremediğimden, bu siteyi arada sırada izlemenizde yarar var
Örneğin;  Uçak motorları artık daha güçlü ve sessiz. Nasıl mı?
Ve uçak kabinlerinde yaşanan anıları ile Arzu Aydın isimli kabin memurumuzun “SÜRÇÜ LİSAN HAVALAR” isimli makalesi bir tık ötenizde.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir